Anadolu'nun İslamlaşma süreci, yalnızca askeri fetihlerle değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik etkileşimlerle şekillenen, yüzyıllara yayılan karmaşık ve çok katmanlı bir dönüşümdür. Bu süreç, coğrafyanın demografik, dini ve kültürel haritasını kalıcı biçimde değiştirmiş ve Türkiye'nin temellerini atmıştır.
1071 yılında gerçekleşen Malazgirt Meydan Muharebesi, Anadolu'nun kapılarını Türkmen boylarına ve İslam kültürüne açan sembolik bir dönüm noktasıdır. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen'i yenmesi, Anadolu'da Türk-İslam beyliklerinin (Saltuklular, Danişmendliler, Mengücekliler, Artuklular) kurulmasının önünü açtı. Bu beylikler, fethettikleri bölgelerde sistematik bir iskân ve imar politikası izlediler.
İslamlaşma, sadece savaşlarla değil, aşağıdaki dinamiklerin bir arada işlemesiyle gerçekleşti:
Halk düzeyinde İslam'ın benimsenmesinde birkaç önemli faktör etkili oldu:
13. yüzyılın sonunda kurulan ve hızla büyüyen Osmanlı Beyliği, bu süreci kurumsal bir çerçeveye oturttu. İstanbul'un Fethi (1453) sonrasında, Ortodoks Hristiyanlığın merkezi Konstantinopolis'in İslami bir kimlik kazanması, sürecin sembolik olarak tamamlandığını gösterdi. Osmanlı'nın millet sistemi içinde bile, zamanla Müslüman nüfusun oranı sürekli artış gösterdi.
Anadolu'nun İslamlaşması, yaklaşık dört yüzyıllık bir zaman dilimine yayılan, askeri, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel bileşenleri olan organik bir süreçti. Bu dönüşüm, bölgeyi sadece din değiştiren bir coğrafya değil, aynı zamanda yeni bir Türk-İslam sentezinin ve medeniyetinin doğduğu bir merkez haline getirdi. Bugün Anadolu'nun sosyal ve kültürel dokusundaki zenginlik, bu çok katmanlı ve uzun soluklu tarihsel sürecin doğrudan bir mirasıdır.