Kurtuluş Savaşı'nın ardından kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, sadece içeride değil, dış politikada da tam bağımsızlık ve çağdaşlaşma hedefiyle yola çıktı. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde şekillenen dış politika, "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesi etrafında inşa edildi. Bu dönem, Osmanlı'nın son dönemindeki dengeler politikasından köklü bir kopuşu temsil eder.
Bu, dönemin ana felsefesi ve sloganıdır. Atatürk, savaşlardan yeni çıkmış bir milletin kalkınması için barışa ihtiyaç olduğuna inanıyordu. Dış politika, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasını destekleyecek bir barışçıl ortam yaratmayı amaçlıyordu. Bu ilke, saldırgan değil, savunmacı ve uzlaşmacı bir tutumu benimsedi.
Lozan Antlaşması'yla elde edilen siyasi ve ekonomik bağımsızlık, dış politikada da korunması gereken en kutsal değerdi. Hiçbir blok veya güçlü devletin mandası altına girmeme, kararları milli çıkarlar doğrultusunda kendi başına alma prensibi benimsendi. "Biz kimsenin düşmanı değiliz, yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız" sözü bu anlayışı özetler.
Duygusallıktan uzak, somut çıkarlara dayalı, dengeli ve hesapçı bir politika izlendi. İmkanlar ve uluslararası konjonktür gerçekçi bir şekilde değerlendirildi. "Milletlerin mutluluğu" gibi evrensel ideallerle, "milli menfaat" gibi somut hedefler arasında denge kuruldu.
Tek bir ülkeye veya bloğa bağlanmak yerine, farklı ülkelerle dengeli ilişkiler kuruldu. Batı ile (özellikle İngiltere, Fransa) ilişkiler normalleştirilirken, komşu devletlerle (SSCB, Balkan ülkeleri, İran) işbirliği antlaşmaları imzalandı. Bu, denge politikasının bir yansımasıydı.
Uluslararası hukuka saygı ve imzalanan antlaşmalara bağlı kalma, güvenilir bir devlet imajı oluşturmak için temel alındı. Lozan'ın getirdiği statüko korunmaya çalışıldı ve revizyonist (antlaşmaları değiştirmeye yönelik) devletlerin yanında yer alınmadı.
Dış politika, milli sınırlar dışında yayılmacı emeller gütmemek üzere şekillendi. "Türk'ün harimi ismetinde" (kutsal sınırlarında) kalmak esastı. Bu, komşulara güven veren ve kaynakları ülke içi kalkınmaya yönlendiren bir tutumdu.
Atatürk dönemi dış politikası, istikrarlı, öngörülebilir ve saygın bir devlet profili çizdi. Savaş yorgunu bir milleti, uluslararası arenada güvenilir bir aktör haline getirdi. Bu dönemin esasları, Türkiye'nin sonraki dış politika vizyonunun da temelini oluşturmuş, bağımsızlık, barış ve milli çıkar kavramları vazgeçilmez ilkeler olarak kalmıştır. Atatürk'ün dış politikadaki en büyük başarısı, "zafer kazanmış bir komutan" kimliğinden, "barışı tesis eden bir devlet adamı" kimliğine geçişi sağlamasıdır.