Bir bilginin "doğru" kabul edilip edilemeyeceğini belirlemek için felsefe tarihi boyunca çeşitli ölçütler öne sürülmüştür. Bu ölçütler, bilginin güvenilirliğini değerlendirmemize yardımcı olur. En yaygın kabul gören üç temel ölçüt şunlardır:
Bu, günlük hayatta en sık başvurduğumuz doğruluk ölçütüdür. Bir önermenin doğru olması için, gerçek dünyadaki duruma uygun olması gerekir. Yani, zihnimizdeki düşünce veya dilimizdeki ifade ile dış dünyadaki gerçeklik örtüşmelidir.
Kısacası, bilgi ile gerçeklik arasında bir uyum ve örtüşme olmalıdır.
Bu ölçüte göre, bir önermenin doğru olması için, halihazırda kabul edilmiş diğer doğrular ve inanç sistemiyle çelişmemesi gerekir. Yeni bir bilgi, mevcut bilgi ağımız içinde mantıksal bir yere oturmalıdır.
Burada önemli olan, bilginin içsel tutarlılığı ve sistemle uyumudur.
Bu ölçüt, bir bilginin doğruluğunu, ilgili topluluk veya uzmanlar arasında varılan fikir birliğine dayandırır. Bir iddia, o alandaki yetkin kişilerin çoğunluğu tarafından kabul ediliyorsa doğru kabul edilir.
Burada vurgu, iletişimsel süreçler ve toplumsal mutabakat üzerinedir.
💡 Sonuç: Bu üç ölçüt birbirini dışlamaz; genellikle en güçlü bilgiler, bu üç ölçütü de büyük oranda karşılayanlardır. Örneğin, "Yer çekimi vardır." önermesi hem gerçekliğe uyar (uygunluk), hem fizik yasalarıyla tutarlıdır, hem de bilim camiasında genel kabul görmüştür (tümel uzlaşım).