Cumhuriyetçilik, devlet yönetiminde egemenliğin doğrudan veya temsilciler aracılığıyla millete ait olduğu, devlet başkanının seçimle işbaşına geldiği ve belirli bir süre için görev yaptığı yönetim biçimini benimseyen ilkedir. Monarşi, oligarşi veya teokrasi gibi yönetim biçimlerinin karşıtıdır.
Bu ilke, sadece bir yönetim şeklini değil; aynı zamanda vatandaşlık bilinci, kamusal sorumluluk, katılımcılık ve ortak iyiyi gözetme gibi değerleri de içeren bir siyasi düşünce geleneğini ifade eder.
Cumhuriyet düşüncesi köklerini Antik Yunan site devletlerinden ve Roma Cumhuriyeti'nden alır. Modern anlamda ise Aydınlanma Çağı'nda filizlenmiş, Amerikan ve Fransız Devrimleri ile somut bir siyasi sistem olarak dünyaya yayılmıştır.
Türkiye'de Cumhuriyetçilik, Atatürk İlkeleri'nin temelini oluşturan ve 29 Ekim 1923'te rejim olarak benimsenen bir ilkedir. Saltanatın kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı, egemenliğin millete devredilmesindeki en kritik adımlardır.
Bu ilke, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Değiştirilemez" maddeleri arasında yer alır (Madde 1: "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir."). Sadece bir yönetim şekli değil, aynı zamanda çağdaşlaşma, ulusal egemenlik ve demokratikleşme sürecinin de temel taşıdır.
İki kavram sıklıkla birbiriyle karıştırılır. Cumhuriyet, devletin şeklini (biçimsel yapı) ifade ederken; Demokrasi, bu şeklin işleyiş biçimini (yönetim usulü) tanımlar. Bir ülke cumhuriyet olabilir ama tam demokratik olmayabilir. İdeal olan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerini taşıyan bir cumhuriyet modelidir.
Cumhuriyetçilik, modern dünyada millet iradesini en üstün kılan, bireyi özgürleştiren ve toplumu ileri taşıyan en önemli siyasi ilkelerden biridir. Sadece bir yönetim biçimi değil, sürekli gelişen, vatandaşın aktif katılımıyla canlı tutulan bir yaşam felsefesi ve ortak aklın tezahürü olarak görülmelidir. Onun gerçek anlamda yaşatılması, tüm vatandaşların hak ve sorumluluklarının bilincinde olmasına bağlıdır.