29 Ekim 1923, Türk milletinin kaderini değiştiren, yüzyıllık bir imparatorluk geleneğinden ulus-devlete geçişin resmi ilanıdır. Cumhuriyetin ilanı, sadece bir yönetim biçimi değişikliği değil, aynı zamanda Türkiye’nin modernleşme, çağdaşlaşma ve tam bağımsızlık yolundaki en kararlı adımıdır. Bu makalede, bu tarihi kararın arka planını ve yeni rejimin ilk hükümetini oluşturan isimleri inceleyeceğiz.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra, yeni Türk devletinin siyasi rejiminin netleştirilmesi gerekiyordu. 1921 Anayasası’nda egemenliğin “kayıtsız şartsız millete” ait olduğu belirtilse de devletin adı ve yönetim şekli açıkça tanımlanmamıştı. Meclis Hükümeti sistemi, karar alma süreçlerinde yavaşlığa ve bakanlar kurulu üyeleri seçilirken yaşanan güçlüklere neden oluyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, bu sorunları aşmak ve modern bir devlet yapısı kurmak amacıyla bir anayasa değişikliği gündeme geldi. 29 Ekim 1923 akşamı, TBMM’de yapılan görüşmeler sonucunda “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi doğrultusunda, Türkiye Devleti’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu oy birliği ile kabul edildi. Aynı oturumda, Mustafa Kemal Paşa oy birliğiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhuriyetin ilanından hemen sonra, Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) Cumhurbaşkanı sıfatıyla İsmet Paşa’yı (İnönü) başbakan olarak görevlendirdi. İsmet Paşa’nın kurduğu ilk kabine, 30 Ekim 1923’te TBMM’de güvenoyu aldı. Bu kabine, Milli Mücadele’nin önde gelen isimlerinden ve yeni devletin inşasında kritik roller üstlenecek kişilerden oluşuyordu.
Bu ilk kabine, “İnkılapçı Kabine” olarak da anılır. Görevi sadece günlük işleri yürütmek değil, aynı zamanda köklü reformları hayata geçirmekti. Kısa süre içinde;
Bu adımlar, laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarını oluşturdu.
Cumhuriyetin ilanı ve ilk kabinenin oluşturulması, Türk milletinin kendi kaderini tayin etme iradesinin en somut ifadesidir. Bu kabinedeki isimler, sadece bakan değil, aynı zamanda yıkılan bir imparatorluğun enkazından yepyeni, çağdaş bir devlet inşa eden kurucular oldular. 29 Ekim 1923, sadece bir rejim değişikliği değil, Türkiye’nin gelecek yüzyılda izleyeceği yolu belirleyen bir diriliş ve aydınlanma günü olarak tarihteki yerini almıştır.
Bugün, Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak, onu anlamak ve geliştirmekle mümkündür. Bu tarihi süreç, bize millet olma bilinci, bağımsızlık sevgisi ve çağdaş uygarlık hedefi için verilen mücadelenin değerini bir kez daha hatırlatmaktadır.