Dadaizm, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan, geleneksel sanat anlayışını ve burjuva değerlerini radikal bir şekilde reddeden bir sanat ve edebiyat akımıdır. I. Dünya Savaşı'nın yıkıcı etkilerine bir tepki olarak doğan bu akım, mantık, estetik ve anlam arayışı yerine absürtlüğü, şansı ve protestoyu merkezine alır.
1916 yılında Zürih'te, Hugo Ball, Tristan Tzara, Emmy Hennings ve diğer sanatçıların "Cabaret Voltaire" adlı mekanda buluşmasıyla resmen doğdu. Savaştan kaçan sanatçılar, akıl dışı savaşın mantığına, akıl dışı bir sanatla cevap verdiler. İsim olarak seçilen "Dada" kelimesi, Fransızca'da "oyuncak at", Romence'da "evet, evet" anlamlarına gelse de, aslında rastgele bir sözlük açılışında bulunmuş, anlamsız bir hecedir. Bu da akımın ruhunu yansıtır.
Dadaizm, organize bir akım olarak 1920'lerin başında dağılmaya başlasa da, etkisi çok büyük oldu. Doğrudan yol açtığı Sürrealizm'i besledi. 1950'lerdeki Neo-Dada ve Pop Art akımları, 1960'ların performans sanatı ve günümüzdeki kavramsal sanat üzerinde kurucu bir etkiye sahiptir. Dada, "Sanat nedir?" sorusunu en sert şekilde sorarak, modern sanatın sınırlarını sonsuza dek genişletti.
Bir anti-sanat hareketi olarak başlayan Dada, aslında sanatı özgürleştirdi. Kuralları yıktı, izleyiciyi pasif alıcı olmaktan çıkarıp aktif düşünmeye zorladı ve sanatın hayatın ta kendisi olabileceğini gösterdi. Mantığın ve geleneğin sınırlarını aşmak isteyen herkes için, hâlà güçlü bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor.