Oğuz Türklerinin destansı hayatını, kahramanlıklarını, inançlarını ve geleneklerini anlatan Dede Korkut Hikayeleri, Türk edebiyatının ve kültürünün temel taşlarından biridir. 12 hikaye ve bir önsözden oluşan bu eser, sadece bir edebi metin değil, aynı zamanda bir toplumun ahlak, hukuk ve yaşam felsefesini yansıtan bir aynadır.
Hikayelerin merkezinde, Oğuz boylarının hayatı vardır. Kahramanlık, aile bağları, dürüstlük, sözün eri olmak, misafirperverlik, Tanrı'ya iman ve kadın erdemi gibi temalar, her hikayede işlenir. Konular genellikle şu çerçevede ilerler:
Hikayelerin anlatıcısı ve bilge kişisidir. Oğuz boylarının aksakalı, ozanı, kamı (şamanı) ve danışmanı olarak tasvir edilir. Hikayelerin sonunda ortaya çıkar, olayları yorumlar, öğütler verir, çözümler sunar ve “soylama soylar” (dua eder). Onun varlığı, hikayelere derin bir bilgelik ve ahlaki bir çerçeve kazandırır.
Çocuksuz Dirse Han'ın bir oğlu olur ve bu çocuk, genç yaşta bir boğayı yenerek "Boğaç" adını alır. Hikaye, babaanne oğul çatışması, iftira ve nihayetinde töreye uygun bir şekilde tahta geçişi anlatır.
En meşhur hikayelerdendir. Olağanüstü bir yaratık olan, tek gözlü Tepegöz'ü, Basat'ın zekası ve kahramanlığıyla alt edişini konu alır. Adalet, zeka ve gücün mücadelesini simgeler.
“Deli Dumrul” olarak bilinen Beyrek'in, sevgilisi Banu Çiçek için verdiği mücadele, yıllarca esir kalışı ve dönüşündeki hazin olayları anlatır. Aşk, sadakat ve kahramanlık temaları ön plandadır.
Dede Korkut Hikayeleri, Türk dilinin en güzel ve arkaik örneklerini barındırır. Türklerin İslamiyet'i kabul etme sürecindeki geçiş dönemi kültürünü yansıtır (Gök Tanrı inancı ile İslami öğeler iç içedir). Toplumun kadına bakışını (cesur, söz sahibi, evin direği) ve devlet-bey-halk ilişkisini gösteren eşsiz bir belgedir.
Sonuç olarak, Dede Korkut Hikayeleri'nin konusu, bir milletin kolektif hafızası ve kimlik arayışıdır. Her hikaye, dinlerken büyüleneceğiniz, her okuyuşta yeni bir anlam bulacağınız, Türk ruhunun derinliklerine inen zaman ötesi öyküler sunar.