Rusya'nın geniş topraklarında, iki büyük nehir olan Don ve Volga'yı birleştirme fikri yüzyıllar boyunca hükümdarların, stratejistlerin ve mühendislerin zihnini meşgul etti. Bu proje, yalnızca bir ulaşım kanalından çok daha fazlasını, bir imparatorluk rüyasını temsil ediyordu. İşte, Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı arasındaki mücadeleden Sovyet endüstriyel hamlelerine uzanan bu büyük projenin hikayesi.
Kanalın inşa fikri, temelde iki büyük amaca hizmet etmek için ortaya atıldı:
Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu II. Selim döneminde, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa tarafından büyük bir proje başlatıldı. Astrahan Seferi'nin bir parçası olan bu kanal, Don ve Volga nehirlerinin birbirine en yaklaştığı noktada (bugünkü Volgograd yakınları) kazılacaktı. Ancak, iklim koşulları, teknik zorluklar ve Kırım Hanı'nın desteğinin yetersizliği nedeniyle proje tamamlanamadan terk edildi.
1697'de I. Petro bu fikri canlandırdı ancak Prut Seferi'ndeki yenilgi projeyi rafa kaldırdı. Proje, 19. yüzyılda da gündeme geldiyse de somut adımlar ancak 20. yüzyılda atılabildi.
Proje nihayet, Josef Stalin'in "Büyük İnşaat Projeleri" döneminde hayata geçirildi. 1948-1952 yılları arasında inşa edilen Volga-Don Kanalı (resmi adıyla V.İ. Lenin Volga-Don Gemi Yolu Kanalı), yaklaşık 101 km uzunluğunda, 13 havuzlu devasa bir mühendislik harikası olarak tamamlandı. Kanal, bugün hala işlevseldir ve Rusya'nın iç suyolu taşımacılığının önemli bir halkasını oluşturur.
Don-Volga Kanalı Projesi, tarihin en uzun soluklu mühendislik hayallerinden biridir. İmparatorlukların yükseliş ve düşüşlerine, teknolojik imkanların evrimine tanıklık etmiş, nihayetinde insan azminin coğrafyaya karşı kazandığı bir zafer olarak nehirlerin arasında durmaktadır. Bu proje, siyasi iradenin, stratejik hedeflerin ve teknik becerinin kesişim noktasında nasıl kalıcı bir eser yaratılabileceğinin çarpıcı bir örneğidir.