Mary Shelley’nin 1818’de yayımlanan Frankenstein; ya da Modern Prometheus adlı eseri, sadece bir korku romanı değil, aynı zamanda insanlık, sorumluluk, yalnızlık ve bilimin sınırları üzerine derin sorgulamalar sunan edebi bir şaheserdir. Bu yazıda, romanın temalarını, karakter analizlerini ve edebi önemini inceleyeceğiz.
Genel kanının aksine, Frankenstein canavarın değil, onu yaratan bilim insanı Victor Frankenstein’ın soyadıdır. Roman, İsviçreli bir öğrenci olan Victor’un, ölü beden parçalarını birleştirip ona hayat vermesiyle başlar. Ancak yarattığı varlıktan tiksinti duyarak onu terk eder. Canavar ise dışlanmışlık ve yalnızlık içinde toplumdan nefret etmeyi öğrenir ve yaratıcısından intikam almaya karar verir.
Mary Shelley, bu romanı yazdığında sadece 18 yaşındaydı. 1816’da, İsviçre’de geçirdiği bir yaz tatilinde Lord Byron’ın önerdiği “hayalet hikayesi yazma” yarışması sonucunda bu eser ortaya çıkmıştır.
Roman, “yapabildiğimiz her şeyi yapmalı mıyız?” sorusunu sorar. Victor Frankenstein, bilimsel keşfin coşkusuyla etik sınırları görmezden gelir ve yarattığı şeyin sonuçlarını düşünmez. Bu tema, günümüzde genetik mühendisliği ve yapay zeka tartışmaları için hâlâ geçerlidir.
Canavar, fiziksel görünümü nedeniyle toplum tarafından reddedilir. Aslında başlangıçta saf ve iyi niyetli olan varlık, maruz kaldığı şiddet ve nefret sonucunda kötülüğe yönelir. Bu, toplumun “öteki”ne yaklaşımının trajik bir eleştirisidir.
Alt başlıkta geçen “Modern Prometheus”, Victor Frankenstein’a bir göndermedir. Yunan mitolojisinde Prometheus, tanrılardan ateşi çalıp insanlara verdiği için cezalandırılır. Benzer şekilde Victor da “yaşam ateşini” ele geçirerek doğal düzene meydan okur ve bunun bedelini ağır öder.
Frankenstein, bilimkurgu türünün ilk örneklerinden biri kabul edilir. Ayrıca Gotik edebiyatın da başyapıtlarındandır. Roman, sayısız film, tiyatro oyunu ve uyarlamaya ilham vermiştir. Popüler kültürde, canavar genellikle konuşamayan, kafasında vida olan bir yaratık olarak tasvir edilse de, Shelley’nin orijinalindeki duygusal ve entelektüel derinlik çoğu zaman göz ardı edilmiştir.
Frankenstein, her okunduğunda yeni anlamlar kazanan bir roman. Sadece bir “canavar hikayesi” olmanın çok ötesinde, **yaratıcılığın tehlikeleri**, **ebeveyn sorumluluğu**, **merhamet** ve **toplumsal kabullenme** üzerine zamanı aşan bir eserdir. Canavarın şu sözü, romanın özünü özetler niteliktedir: “Eğer bana merhamet etseydiniz, şu an sizi değil, minnet ve sevgiyle kucaklıyor olurdum.”
Mary Shelley, 200 yıl öncesinden, teknoloji ve insanlık arasındaki hassas dengeye dair bize güçlü bir uyarıda bulunuyor. Bu nedenle Frankenstein, her kuşağın mutlaka okuması gereken klasikler arasında yer alıyor.