Honoré de Balzac'ın 1835'te yayımlanan başyapıtı Goriot Baba, sadece 19. yüzyıl Paris toplumunun bir tasviri değil, aynı zamanda insan doğasına dair zaman ötesi bir aynadır. Roman, bir pansiyonda kesişen hayatlar üzerinden para, sınıf atlama hırsı, baba sevgisinin sınırları ve toplumsal yozlaşma gibi temaları işler. Peki, bu karmaşık dokunun merkezindeki ana fikir nedir?
Roman, birkaç ana tema etrafında şekillenir ve bu temaların kesişimi, eserin ana fikrini oluşturur.
Jean-Joachim Goriot, kızlarına duyduğu sınırsız sevgi uğruna servetini, itibarını ve sonunda hayatını feda eden bir karakterdir. Ancak Balzac, bu fedakarlığı yüceltmek yerine, dengesiz ve tek taraflı sevginin yıkıcı sonuçlarını gözler önüne serer. Goriot'un sevgisi, kızlarını bencil ve duygusuz insanlara dönüştürür. Ana fikrin en önemli ayağı budur: Sevgi, fedakarlıkla ölçülmez; karşılıklı saygı ve dengeyle anlam kazanır.
1830'lar Paris'inde para, her kapıyı açan anahtardır. Genç Rastignac'ın yükselme hırsı, Goriot'un kızlarının babalarını sadece bir gelir kaynağı olarak görmesi, para ilişkilerin tek belirleyicisi haline gelmiştir. Balzac, paranın insan doğasını nasıl deforme ettiğini ve sosyal bağları nasıl paraya endeksli hale getirdiğini acımasızca sergiler.
Eugène de Rastignac'ın hikayesi, "ya yenilirsin ya da yenersin" anlayışının bir portresidir. Saf bir taşralı gençken, acımasız bir sosyal avcıya dönüşümü, ana fikrin bir diğer yönünü vurgular: Başarı uğruna ahlaki değerlerinden ve insanlığından taviz veren birey, kazandığını sandığı dünyayı aslında kaybeder. Romanın sonundaki meşhur "Şimdi ikimiz dövüşeceğiz!" çıkışı, bu iç çatışmanın ve ahlaki çöküşün simgesidir.
Goriot Baba'nın ana fikri, kapitalistleşen modern toplumda insani değerlerin (sevgi, aile bağı, dostluk, sadakat) maddi çıkarlar karşısında nasıl erozyona uğradığı ve bu sürecin bireyleri yalnızlaştırdığı, yozlaştırdığıdır.
Balzac, bize şunu gösterir: Goriot'un trajedisi sadece kızları tarafından terk edilmesi değil, sevginin bile metalaştığı bir dünyada insan olmanın anlamını kaybetmesidir. Rastignac'ın trajedisi ise, bu dünyaya ayak uydurmak için ruhunu satmasıdır.
Roman, günümüzün hızlı tüketim, statü ve başarı odaklı dünyasında hâlâ geçerliliğini koruyan güçlü bir ahlaki uyarı niteliğindedir. Balzac'ın dehası, bu evrensel gerçekleri unutulmaz karakterler ve sarsıcı bir kurguyla ölümsüzleştirmesinde yatar.