Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Türk edebiyatının kilometre taşlarından biri olan Huzur romanı, sadece bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda bir neslin, bir şehrin ve bir medeniyet buhranının derinlemesine incelendiği bir başyapıttır. Romanın merkezinde ise, bu çalkantılı dünyada "huzur"u arayan hassas bir ruh olan Mümtaz karakteri yer alır.
Mümtaz, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, İstanbul'da yaşayan, Batı ve Doğu kültürleri arasında sıkışmış bir aydındır. Roman, onun sevdiği kadın Nuran'la olan ilişkisi etrafında şekillenirken, aslında Mümtaz'ın iç dünyasına, geçmişine, korkularına ve varoluşsal sorgulamalarına odaklanır.
Tanpınar'da İstanbul sadece bir mekân değildir; Mümtaz'ın ruh halinin bir uzantısı, hatıralarının deposu ve medeniyet çatışmasının sahnesidir. Boğaz, eski konaklar, çarşılar ve sokaklar, Mümtaz'ın içsel yolculuğunda adeta birer karaktere dönüşür.
Mümtaz, modernleşme sürecindeki Türk aydınının yaşadığı kimlik bunalımını ve köksüzlük hissini somutlaştırır. Geçmişin kültürel değerleriyle geleceğin belirsizliği arasında sıkışmıştır. Onun kişisel "huzur" arayışı, aslında bir milletin kolektif arayışının mikrokozmik bir yansımasıdır.
Roman dört bölümden oluşur ve her bölüm bir karakterin adını taşır (İhsan, Nuran, Suat, Mümtaz). Ancak olaylar tamamen Mümtaz'ın bakış açısından ve bilinç akışı tekniğiyle aktarılır. Bu, okuyucuyu doğrudan onun karmaşık iç dünyasına sokar.
Mümtaz, edebiyatımızda "aydın bunalımı"nın belki de en derin ve en şiirsel anlatımla çizilmiş portresidir. Günümüzde bile, hızlı değişimler karşısında denge kurmaya, anlam bulmaya ve içsel bir huzura ulaşmaya çalışan modern bireyin hislerine tercüman olmaya devam etmektedir. Huzur romanı ve Mümtaz karakteri, insanın içsel evreninin ve toplumsal değişimle olan hesaplaşmasının zaman ötesi bir anlatımıdır.
Tanpınar'ın şu sözü, Mümtaz'ın ve romanın özünü belki de en iyi şekilde özetler: "Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında."