İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)'in vefatı, yalnızca bir liderin kaybı değil, aynı zamanda bir dinin, devletin ve toplumun geleceğini şekillendiren derin bir tarihsel dönüm noktasıdır. Hicri 11. yılın Rebiülevvel ayının 12'si (8 Haziran 632 Miladi) tarihinde, Medine'de gerçekleşen bu olay, Müslüman toplumu için büyük bir sarsıntı ve sınav olmuştur.
Hz. Muhammed, vefatından önceki yıl, İslam tarihinde "Veda Haccı" olarak bilinen bir hac ibadeti gerçekleştirdi. Bu hac esnasında, Arafat'ta yaklaşık 124.000 Müslümana hitaben yaptığı "Veda Hutbesi" ile adeta bir vasiyet niteliğinde evrensel mesajlar verdi. İnsan hakları, eşitlik, adalet ve Müslümanların kardeşliği üzerine yaptığı bu konuşma, risalet görevinin tamamlandığının da bir işareti gibiydi. Hac dönüşünde "Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım..." (Maide Suresi, 3. ayet) anlamındaki ayet nazil oldu.
Veda Haccı'ndan Medine'ye döndükten kısa bir süre sonra Hz. Muhammed hastalandı. Baş ağrısı ve ateşle başlayan rahatsızlığı giderek şiddetlendi. Hastalığı sırasında mescide çıkıp namaz kıldırmaya devam etti, Müslümanlara nasihatlerde bulundu. Son anlarını, eşi Hz. Aişe'nin odasında geçirdi. Rivayetlere göre, vefat etmeden önce "En yüce dosta..." dediği duyuldu. 8 Haziran 632 Pazartesi günü, Hz. Aişe'nin kucağında, yaklaşık 63 yaşında vefat etti.
Peygamberin vefat haberi, Medine'de büyük bir şok ve üzüntü dalgasına neden oldu. Özellikle Hz. Ömer gibi bazı sahabeler, bu haberi kabullenmekte zorlandı ve inkar etmeye çalıştı. Bu kritik anda, Hz. Ebu Bekir sükunetini koruyarak mescide geldi ve tarihe geçen şu sözleri söyledi: "Ey insanlar! Muhammed'e tapan varsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Allah'a tapan varsa, bilsin ki Allah hayat sahibidir, asla ölmez." Ardından Ali İmran Suresi 144. ayeti okudu. Bu sözler toplumu sakinleştirdi ve gerçeği kabullenmelerine yardımcı oldu.
Hz. Muhammed, vefat ettiği odada, Hz. Aişe'nin hücresine defnedildi. Daha sonra bu alan genişletilerek bugünkü Mescid-i Nebevi içine alındı.
Vefatın hemen ertesinde Müslüman toplumunun önünde iki acil mesele vardı:
Ensar (Medineli Müslümanlar) ve Muhacir (Mekkeli Müslümanlar) arasında Sakife Beni Saide toplantısı yapıldı. Bu toplantıda Hz. Ebu Bekir, Müslümanların ilk halifesi seçildi. Bu süreç, İslam devletinin siyasi olarak da devam edeceğinin ve peygamberlik makamının halifelik makamından ayrı olduğunun tesciliydi.
Hz. Muhammed'in vefatı, İslam tarihinde bir dönemin kapandığı yeni bir dönemin başladığı andır. Bu olayın önemli sonuçları şunlardır:
Hz. Muhammed'in vefatı, Müslümanlar için derin bir hüznün yanı sıra, onun öğretilerine sımsıkı sarılma ve İslam'ı yaşatma sorumluluğunu da beraberinde getirdi. Getirdiği din ve ahlak ilkeleri, kurduğu devlet yapısı, vefatından sonra da hızla büyüyerek üç kıtaya yayıldı. Onun hayatı (siyer) ve vefatı, sadece tarihi bir olay olarak değil, inananlar için manevi ve pratik derslerle dolu bir miras olarak her dönemde hatırlanmaya ve anlaşılmaya devam etmektedir.