Osmanlı Devleti'nde II. Meşrutiyet, 23 Temmuz 1908'de, Sultan II. Abdülhamid tarafından yeniden ilan edildi. Bu, 1878'de askıya alınan anayasa (Kanun-ı Esasi) ve meclisin yeniden açılması anlamına geliyordu.
İlanın arkasındaki en büyük etken, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ülke içindeki örgütlü mücadelesi ve Makedonya'daki askeri birliklerin isyanıydı. Cemiyet, "Hürriyet" sloganıyla öne çıkarak, ülkenin dağılmasını engellemek ve modernleşmeyi sağlamak için meşrutî yönetimin şart olduğunu savunuyordu.
Bu dönemde Osmanlı'da ilk kez gerçek anlamda çok partili siyasi hayat denendi. İttihat ve Terakki'nin yanı sıra, en önemli muhalefet partisi Ahrar Fırkası ve daha sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası kuruldu. Ancak bu çok seslilik uzun ömürlü olamadı.
1909'da Kanun-ı Esasi'de önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle:
Bu değişiklikler, Osmanlı Devleti'ni meşruti monarşiye daha da yaklaştırdı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin temelini subaylar oluşturduğu için, bu dönemde ordu siyasette etkin bir rol oynamaya başladı. Bu durum, Türk siyasi hayatında ordunun rolü konusunda uzun süreli bir miras bıraktı.
II. Meşrutiyet dönemi, Osmanlı Devleti'nin en ağır toprak kayıplarını yaşadığı bir dönem oldu:
Bu kayıplar, İttihat ve Terakki yönetiminin içeride ve dışarıda prestij kaybetmesine neden oldu.
Balkan Savaşları'ndan sonra kaybedilen topraklardaki Müslüman nüfusun Anadolu'ya göç etmesi ve imparatorluk içindeki diğer milletlerin ayrılma eğilimleri, Türkçülük akımını güçlendirdi. Bu fikir, daha sonra kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti'nin milli kimlik anlayışının temelini oluşturdu.
🎯 Sonuç Olarak: II. Meşrutiyet, Osmanlı Devleti'nin son döneminde demokratikleşme, anayasal düzen ve çok partili hayat açısından önemli bir deneyim oldu. Ancak yaşanan iç ve dış buhranlar, bu sürecin istikrarlı bir şekilde ilerlemesine izin vermedi. Bu dönemde yaşanan siyasi ve fikri gelişmeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini doğrudan etkilemiştir.