İlk Çağ felsefesi, genellikle MÖ 6. yüzyılda Antik Yunan'da başlayıp MS 5. yüzyıla (Roma İmparatorluğu'nun çöküşüne) kadar uzanan dönemi kapsar. Bu dönem, felsefenin mitolojiden ve dini düşünceden sıyrılarak akıl temelli, sistematik bir düşünce biçimi olarak ortaya çıkışının öyküsüdür. Batı medeniyetinin entelektuel temelleri bu dönemde atılmıştır.
İlk filozoflar (Thales, Anaksimandros, Anaksimenes gibi Milet Okulu düşünürleri) evrenin (kosmos) nihai kaynağını (arkhe) akılla araştırdılar. Mitolojik açıklamalar yerine, gözleme ve mantığa dayalı, doğal nedenler arayan bir yaklaşım geliştirdiler.
Felsefe, "bilgi sevgisi" anlamına gelen philosophia kelimesiyle tanımlandı. Bu dönemde temel sorular soruldu: "Varlık nedir?", "Değişim nasıl olur?", "Gerçek bilgiye nasıl ulaşılır?", "İyi yaşam nedir?" Bu sorgulama ruhu, felsefenin kalıcı mirası oldu.
Düşünce, bireysel filozoflardan ziyade okullar (schools) etrafında şekillendi. Her okul kendi öğreti ve yöntemini geliştirdi:
Sokrates ile birlikte felsefenin odağı doğadan insana ve ahlaka kaydı. "Kendini bil" çağrısı, etik ve insan doğası üzerine düşünmenin kapısını araladı. Onun öğrencisi Platon ve ardından Aristoteles ile felsefe, metafizik, epistemoloji, etik, siyaset ve mantık gibi sistematik disiplinlere ayrıldı.
Büyük İskender'in fetihlerinden sonra Yunan felsefesi Doğu düşüncesiyle temas etti. Roma İmparatorluğu döneminde ise Yunan felsefesi pratik ve hukuki bir boyut kazandı. Bu dönemde:
İlk Çağ felsefesi, sadece verdiği cevaplarla değil, sorduğu sorular ve geliştirdiği eleştirel düşünme yöntemiyle Batı düşünce tarihini şekillendirdi. Bilim, demokrasi, hukuk ve sanat alanındaki temel kavramlarımızın çoğu bu dönemde filizlendi. Orta Çağ'da İslam ve Hristiyan düşüncesiyle harmanlanan bu miras, Rönesans ve Aydınlanma'nın da itici gücü oldu.
Özetle, İlk Çağ felsefesi; merak, akıl, sistematik düşünce ve eleştirel sorgulamanın insanlığın ortak hazinesi haline geldiği büyük bir entelektüel serüvenin başlangıcıdır.