İmsak, Arapça kökenli bir kelime olup "kendini tutmak, el çekmek, engellemek" anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak ise, tan yerinin ağarmaya başlaması (fecr-i sâdık) ile birlikte yeme, içme ve orucu bozan diğer şeylerden uzak durmaya başlama vaktini ifade eder. Yani imsak vakti, orucun başladığı andır. Günlük dilde ise genellikle sahurun sona erip oruca başlanacak zaman dilimini belirtmek için kullanılır.
İmsak vakti, astronomik olarak gecenin bitip gündüzün başladığı, ufukta yatay bir beyazlığın (fecr-i sâdık) yayılmaya başladığı an esas alınarak hesaplanır. Bu, güneşin ufkun 17-19 derece altına indiği andır. Pratikte bu vakit, sahur için son çağrı olarak da düşünülebilir. İmsakla birlikte sabah namazının vakti de girer.
Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinin 187. ayetinde şöyle buyrulur: "...Fecir (şafak) vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tamamlayın..." Bu ayette bahsedilen "beyaz iplikten siyah ipliğin ayırt edilmesi" ifadesi, fecr-i sâdıkın (gerçek tan yerinin ağarmasının) başlangıcını, yani imsak vaktini tarif eder.
Bu iki kavram sıklıkla karıştırılır. Aslında birbirini takip eden ama farklı anlamlar taşıyan iki süreçtir:
Yani "İmsak oldu, oruç başladı" denir. "Sahur oldu" denmez; "Sahur yaptık" veya "Sahura kalktık" denir.
İmsak vakti, güneşin ufuk açısına bağlı olduğu için coğrafi konumla doğrudan ilişkilidir. Dünyanın şekli ve dönüşü nedeniyle:
Bu nedenle, her şehir için ayrı hesaplanan imsakiyeler (vakit çizelgeleri) veya takvimler kullanılır.
İmsak, sadece bir "yeme-içmenin kesilme saati" değil, manevi bir uyanışın ve niyetle başlayan bir nefsi terbiye sürecinin başlangıç noktasıdır. Ramazan ayının ritmini ve disiplinini belirleyen, Müslümanların günlük hayatını düzenleyen önemli bir zaman dilimidir. Doğru vakitte başlanan bir oruç, ibadetin sahihliği ve huzuru açısından büyük önem taşır.