Yaşar Kemal'in ölümsüz eseri İnce Memed, sadece bir roman değil, aynı zamanda Anadolu'nun sosyal ve ekonomik gerçekliğine tutulmuş çarpıcı bir aynadır. Romanın kalbinde yatan "eşkıyalık" teması, basit bir "suç" hikayesi olmaktan çok, zulme karşı bir varoluş mücadelesi, adaletsizliğe karşı doğan bir epik başkaldırıdır.
Toroslar'ın Çukurova yöresinde, toprak ağası Abdi Ağa'nın zulmü altında inleyen köylüler için kanun, adaleti sağlamaktan uzaktır. Memed, annesinin dayak yemesi ve sevdiği Hatçe'yi alamaması gibi kişisel travmaların yanı sıra, bu sistematik baskı ve sömürü karşısında köşeye sıkışmıştır. Onun dağa çıkışı, bir tercihten ziyade, onurlu bir yaşam için son çaredir. Yaşar Kemal, Memed'in eşkıyalığını meşru bir direniş zeminine oturtur.
Memed, geleneksel eşkıya kalıplarını kırar. O, bir "korkuut" değil, bir "umut" simgesidir. Bu farkı romanın diğer eşkıya karakterleriyle kıyaslayarak görebiliriz:
Yaşar Kemal, İnce Memed'in hikayesini Cumhuriyet'in ilk yıllarına (1920'lerin sonu - 1930'ların başı) yerleştirir. Bu dönem, ağalık düzeninin hâlâ güçlü olduğu, toprak reformu vaatlerinin ise gerçekleşmediği bir dönemdir. Romandaki eşkıyalık olgusu, devletin otoritesinin ve adalet mekanizmalarının bazı bölgelerde ulaşamadığı/yetersiz kaldığı boşlukta ortaya çıkan bir "kendi adaletini sağlama" pratiği olarak okunabilir.
İnce Memed'de eşkıyalık, edebi bir araçtır. Yaşar Kemal, bu tema üzerinden insan onuru, özgürlük arayışı, baskıya direniş ve doğa ile kurulan derin bağ gibi evrensel konuları işler. Memed, zalime karşı mazlumun yanında duran, haksızlığa boyun eğmeyen Anadolu insanının mitik ve romantikleştirilmiş bir temsilidir. Onun hikayesi, adaletin resmi kanunlarda değil, halkın yüreğinde ve onun haklı isyanında şekillendiğinin unutulmaz bir destanıdır.