İstanbul, tarih boyunca Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis olarak, stratejik konumuyla dünyanın en gözde şehirlerinden biriydi. Boğazlar üzerindeki hakimiyeti, hem Asya hem Avrupa'ya açılan kapısı olması, onu siyasi, ticari ve kültürel bir merkez haline getirmişti. Ancak 15. yüzyıla gelindiğinde, eski ihtişamından çok şey kaybetmiş, küçülmüş ve yıpranmış bir şehir, güçlü bir fırtınanın merkezindeydi.
Genç yaşta tahta çıkan II. Mehmed, Konstantinopolis'i almayı kendisine birinci hedef olarak belirlemişti. Bu sadece toprak kazanma değil, aynı zamanda Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) övgüsüne mazhar olma idealiydi. Fetih için kapsamlı hazırlıklar yapıldı:
Bizans İmparatoru XI. Konstantinos, sonuna kadar şehri savunmaya kararlıydı. Ancak elindeki imkanlar çok kısıtlıydı: Nüfus azalmıştı, hazine boşalmıştı ve asker sayısı çok düşüktü. Yardım için Avrupa'ya elçiler gönderdiyse de, Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle anlamlı bir destek alamadı. Savunmanın tek gücü, şehrin efsanevi surlarıydı.
Kuşatma, Osmanlı topçusunun ateşiyle başladı. Surlarda gedikler açılmaya başlandı, ancak Bizanslılar her gece bu gedikleri kapatıyordu. En kritik hamlelerden biri, Osmanlı donanmasına ait gemilerin bir gecede Haliç'e indirilmesi oldu. Bu, savunmacıların moralini büyük ölçüde bozdu ve savunma hatlarını zayıflattı.
Kuşatmanın son günü olan 29 Mayıs Salı günü, genel taarruz başlatıldı. Ardı ardına yapılan saldırılar sonucunda, Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarının Topkapı surlarına bayrağı dikmesiyle Osmanlı askerleri şehre girmeye başladı. İmparator Konstantinos, son nefesine kadar savaşarak hayatını kaybetti.
İstanbul'un Fethi, sadece bir şehrin el değiştirmesi değil, evrensel çapta sonuçları olan bir dönüm noktasıydı:
Fetih'ten sonra Fatih, şehri yağmadan korudu ve hemen imar faaliyetlerine başladı. Ayasofya camiye çevrildi, yeni medreseler, çarşılar, hamamlar yapıldı. Farklı din ve milletten insanlara inanç özgürlüğü tanındı, Ortodoks Patrikhanesi'nin varlığı korundu. Bu politikalar, İstanbul'u kısa sürede dünyanın en cosmopolit ve zengin şehirlerinden biri haline getirdi.
İstanbul'un Fethi, askeri bir zaferin çok ötesinde, siyasi, ekonomik ve kültürel bir dönüşümün simgesidir. Bugün hala ayakta duran o görkemli surlar, bize sadece geçmiş bir savaşı değil, dünya tarihinin akışını değiştiren bir miladı hatırlatır.