Modern Türk edebiyatının en çok tartışılan, en derin ve sembollerle dolu eserlerinden biri olan Kara Kitap, kuşkusuz Orhan Pamuk'a aittir. İlk olarak 1990 yılında yayımlanan bu roman, sadece bir kurgu değil, aynı zamanda kimlik, kayıp, aşk, İstanbul ve doğu-batı ikilemi üzerine derin bir felsefi sorgulamadır.
2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan ilk ve tek Türk yazar olan Orhan Pamuk, Kara Kitap'ı yazdığında henüz 38 yaşındaydı. Eser, onun uluslararası ününü pekiştiren ve yazarlık kariyerinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Pamuk, bu romanda İstanbul'un sokaklarını, tarihini ve kolektif bilinçaltını adeta bir karaktere dönüştürmüştür.
Roman, avukat Galip'in kaybolan eşi Rüya ve onun üvey ağabesi, aynı zamanda ünlü bir gazete yazarı olan Celâl'i arayışını anlatır. Ancak bu arayış, kişisel bir kayıptan çok daha büyük bir anlam evrenine dönüşür:
Kara Kitap, geleneksel anlatı tekniklerinden kopuşu, karmaşık yapısı ve felsefi derinliği ile Türk edebiyatında bir milattır. Postmodern romanın yerli ve özgün bir örneği olarak kabul edilir. Eser, yayımlandığı dönemde hem büyük övgüler aldı hem de anlaşılması zor bulunarak eleştirildi.
Romanın etkisi sadece edebiyatla sınırlı kalmadı. 1991'de Kara Kitap üzerine bir belgesel çekildi. Daha sonra, yine Orhan Pamuk'un senaryosunu yazdığı "Gizli Yüz" (1992) filmi, romanın ruhundan ve temalarından yola çıkan bağımsız bir sinema eseri olarak izleyici karşısına çıktı.
Özetle, Kara Kitap, Orhan Pamuk'a ait, onun imzasını taşıyan benzersiz bir edebi labirenttir. Sadece "kime ait" sorusunun cevabı değil, aynı zamanda "neye ait olduğumuz" sorusunu da sorduran, her okumada yeni katmanları keşfedilen bir başyapıttır. Edebiyatseverler için hem bir meydan okuma hem de büyüleyici bir yolculuk vaat eder.