Komünizm, modern siyasi ve ekonomik tarihin en etkili, en tartışmalı ve en yanlış anlaşılan ideolojilerinden biridir. Genellikle basitçe "ortak mülkiyet" olarak tanımlansa da, bu kavramın arkasında derin bir felsefi, ekonomik ve sosyal teori yatar. Bu yazıda, komünizmin temel prensiplerini, tarihsel kökenlerini ve "ortak mülkiyet" idealinin ne anlama geldiğini anlamaya çalışacağız.
Komünizm, sınıfsız, devletsiz ve özel mülkiyetin olmadığı bir toplum düzeni hayali (ütopya) ve bu düzene ulaşmayı hedefleyen siyasi-ekonomik bir ideolojidir. Karl Marx ve Friedrich Engels'in 1848'de yayımladığı Komünist Manifesto, bu ideolojinin en bilinen siyasi programıdır. Komünizmin nihai amacı, tüm üretim araçlarının (fabrikalar, topraklar, madenler) toplumun ortak mülkiyetinde olduğu, herkesin yeteneğine göre çalışıp ihtiyacına göre aldığı bir düzeni kurmaktır.
Komünist teori ile 20. yüzyılda kurulan (SSCB, Çin, Küba, Doğu Bloku ülkeleri gibi) "reel sosyalist" devletlerin pratiği arasında büyük farklar oluştu. Teorideki gönüllü, devletsiz birlik yerine, bu ülkelerde:
Bu uygulamalar, komünist ütopyanın otoriter bir devlet kapitalizmine dönüşmesi eleştirilerine yol açtı. Eleştirmenler, "ortak mülkiyetin" pratikte "devlet mülkiyeti"ne evrildiğini ve bunun da yeni bir baskıcı sınıf yarattığını iddia etti.
"Ortak mülkiyet" kavramı, komünizmin kalbinde yer alır. Savunucuları, bunun açgözlülüğü, sömürüyü ve eşitsizliği ortadan kaldıracağını, insanları rekabet yerine dayanışmaya iteceğini savunur. Ancak, en büyük eleştiri insan doğası ve teşvik sorunudur. Eleştirmenlere göre, mülkiyetin kişisel olmaması, çalışma ve yenilik için gerekli teşviki yok eder, kaynakların verimsiz kullanımına ve "tragedya of the commons" (ortak malların trajedisi) denen soruna yol açar.
Komünizm, sanayileşmenin yarattığı adaletsizliklere bir tepki olarak doğmuş, dünya tarihini şekillendirmiş güçlü bir ideolojidir. Saf haliyle bir ekonomik ve sosyal ütopya olan "ortak mülkiyet" düşüncesi, pratikte farklı yorumlanmış ve uygulanmıştır. Günümüzde, saf komünist model geçerliliğini yitirmiş gibi görünse de, yarattığı eşitlik, adalet ve sömürü eleştirisi tartışmaları, sosyal politikalara ve düşünce dünyasına etki etmeye devam etmektedir.