Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak dönemine damga vuran, dünya mimarlık tarihinin en büyük ustalarından biri olan Mimar Sinan, yalnızca bir mimar değil, aynı zamanda bir mühendis, şehir plancısı ve sanat dehasıdır. Onun eserleri, sadece taş ve tuğladan ibaret yapılar değil, adeta zamana meydan okuyan bir estetik ve mühendislik harikasıdır. Bu yazıda, "Çıraklığımı Şehzade Camii'nde, kalfalığımı Süleymaniye Camii'nde, ustalığımı ise Selimiye Camii'nde yaptım" diyen bu büyük dehayı ve başyapıtlarını yakından tanıyacağız.
Mimar Sinan, 1489-1490 yıllarında Kayseri'nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi. Devşirme sistemiyle Yeniçeri Ocağı'na alındı ve burada askeri mühendis olarak yetişti. Orduda lağımcı (tünelci) ve dülger (marangoz) olarak görev yaptı, birçok sefere katılarak köprüler, kaleler ve tahkimatlar inşa etti. Bu tecrübeler, onun mimari ve statik bilgisinin temelini oluşturdu.
1538'de Haseki unvanını alarak saray mimarları arasına girdi. 1539'da Başmimar olarak atandıktan sonra, ömrünün sonuna kadar (1588) bu görevi sürdürdü. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde, imparatorluğun dört bir yanında sayısız eser verdi.
Mimar Sinan, kendi deyimiyle mimari kariyerini üç büyük eserle özetler. Her biri, bir öncekinden daha cesur, daha yenilikçi ve daha mükemmeldir.
İstanbul'da, Şehzade Mehmet adına yapılan bu cami, Sinan'ın ilk büyük kubbeli cami projesidir. Merkezi kubbe, dört yarım kubbe ile desteklenir. İç mekandaki süslemeler nispeten sadedir. Bu eser, onun klasik Osmanlı mimarisinin formüllerini ustalıkla uyguladığı bir deneme tahtasıdır.
Kanuni Sultan Süleyman için İstanbul'un üçüncü tepesine inşa edilen bu külliyede, Sinan'ın bir mühendis dehası olduğu ortaya çıkar. Caminin akustiği, ışıklandırması ve dumanı bir noktada toplayan akustik odası ile devrinin çok ötesindedir. 53 metre yüksekliğindeki kubbe, zarif ve heybetli bir şekilde yükselir. Süleymaniye, sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda bir medrese, hastane, kütüphane, hamam ve imaretiyle bir sosyal komplekstir.
Edirne'de, II. Selim adına yapılan bu cami, Sinan'ın "en iyi eserim" dediği şaheserdir. 31.30 metre çapındaki tek bir kubbe, 8 fil ayağı üzerine oturtulmuştur. Bu, Ayasofya'dan daha geniş bir kubbe açıklığı demektir. Mihrap duvarı dışındaki üç minarenin her birinde üçer şerefe bulunur ve hepsi birbirine bağlıdır. İç mekandaki çini işçiliği ve hat sanatı eşsizdir. Selimiye, mimari, estetik ve mühendisliğin zirvede buluştuğu bir anıttır.
Mimar Sinan'ın 300'den fazla eseri olduğu bilinmektedir. İşte bunlardan bazıları:
Mimar Sinan, Osmanlı mimarisini bir gelenek haline getirerek "Klasik Osmanlı Üslubu"nu yaratmıştır. Eserlerinde sadelik, işlevsellik, estetik ve dayanıklılık ön plandadır. Deprem mühendisliği, akustik, su mühendisliği ve şehircilik alanlarında çağının çok ötesinde çözümler üretmiştir.
Onun açtığı bu yol, Sedefkâr Mehmet Ağa (Sultanahmet Camii) gibi öğrencileri ve takipçileri tarafından sürdürülmüştür. Bugün, İstanbul'un ve Türkiye'nin siluetini şekillendiren, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan bu eserler, Mimar Sinan'ın ölümsüz dehasının en büyük kanıtıdır. O, yalnızca taşlara değil, nesillere de şekil veren bir ustadır.