Portre, bir kişinin (veya bazen bir hayvanın) yüzünün ve karakterinin sanatsal bir temsilidir. Amacı sadece fiziksel benzerliği yakalamak değil, aynı zamanda kişinin ruh halini, kişiliğini, sosyal statüsünü veya iç dünyasını da yansıtmaktır. Portreler resim, heykel, fotoğraf, çizim ve hatta dijital sanat gibi çeşitli medyumlarda üretilebilir.
Otoportre, sanatçının kendi portresini yapmasıdır. Bu, sanatçının kendisini bir nesne olarak incelemesi, yorumlaması ve izleyiciye sunmasıdir. Otoportre sadece bir benlik tasviri değil, aynı zamanda bir öz-keşif, kimlik arayışı ve bazen de bir öz-eleştiri aracıdır.
Otoportre, Rönesans döneminde sanatçının birey olarak değer kazanmasıyla birlikte yaygınlaştı. Sanatçılar artık sadece bir zanaatkâr değil, birer düşünür ve yaratıcı olarak görülmeye başlandı. Bu dönemde, Albrecht Dürer ve Rembrandt van Rijn gibi isimler otoportre türünün öncüleri oldu. Rembrandt, hayatı boyunca kendisini gençlikten yaşlılığa, mutluluktan hüzne kadar her haliyle resmettiği 80'den fazla otoportre yapmıştır.
Fotoğrafın icadı, portre sanatını demokratikleştirdi ve herkes için ulaşılabilir kıldı. Günümüzde ise selfie (özçekim), otoportrenin dijital ve sosyal çağdaki en yaygın formu haline geldi. Selfie'ler de tıpkı geleneksel otoportreler gibi kişinin kendini nasıl gördüğünü, nasıl göstermek istediğini ve hangi anı ölümsüzleştirdiğini yansıtır. Sosyal medya profillerimiz ise dijital portre galerilerimiz oldu.
Sonuç olarak, ister bir başkasının fırçasından çıksın ister sanatçının kendi elinden, portre ve otoportre insan olmanın, kimliğin ve varoluşun sanat aracılığıyla belgelenmesidir. 🎭 İzleyiciye bir yüz sunmanın ötesinde, derinlere inen bir hikâye anlatırlar.