Günlük dilde sıkça kullandığımız, ancak hukuki ve felsefi derinliği olan bir kavramla karşı karşıyayız: Razılık. Peki, birine "Razı mısın?" diye sorduğumuzda aslında neyi kastederiz? Bu yazıda, razılık kavramını gündelik kullanımından hukuki boyutuna kadar inceleyeceğiz.
Razılık, bir kişinin bir durumu, teklifi veya eylemi kabul etmesi, onaylaması veya o konuda hemfikir olması durumudur. İçten gelen bir kabullenme ve rıza gösterme halidir. "Razı olmak", "rıza göstermek" ve "onaylamak" ile yakın anlamlıdır.
Hukuk alanında razılık, çok daha keskin ve bağlayıcı bir anlam taşır. Bir irade beyanı olarak kabul edilir ve hukuki işlemlerin geçerlilik şartlarından biridir.
Bir sözleşmenin kurulabilmesi için tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları (icap ve kabul) gereklidir. Buradaki "kabul", razılığın ta kendisidir. Örneğin, bir evi kiralarken kiracının kira bedelini ve şartlarını kabul etmesi, o sözleşmeye razı olduğunu gösterir.
Son yıllarda, özellikle kişisel sınırlar ve ilişkiler bağlamında razılık (consent) kavramı çok daha fazla önem kazanmıştır. Burada razılık:
İş dünyasında razılık, genellikle yazılı bir onay (izin formu, sözleşme, e-posta onayı) şeklinde tezahür eder. Bir çalışanın fazla mesai yapmayı kabul etmesi, bir müşterinin genel şartları okumuş ve kabul etmiş olması buna örnektir.
Bu ayrım çok kritiktir. Razılık, bir seçenek sunulduğunda özgürce verilen "Evet"tir. Zorunlu kabul ise, "Hayır" deme şansının olmadığı veya çok ağır sonuçlara yol açacağı durumlarda verilen, aslında rıza içermeyen kabullenmedir. ("Ya bunu imzalarsın ya da kovulursun" gibi.)
Razılık, sadece bir kelime değil; özgür iradenin, saygının ve hukuki geçerliliğin temel taşıdır. Gündelik bir sohbette "Tamam" demekten, bir sözleşmeyi imzalamaya, kişisel sınırları belirlemeye kadar hayatımızın her alanında yer alır. Sağlıklı ilişkilerin, adil anlaşmaların ve güvenli bir toplumun olmazsa olmazı, açık, bilinçli ve özgür iradeyle verilmiş bir razılıktır.