Franz Kafka'nın 1926'da yayımlanan ve son romanı olan Şato, modern edebiyatın en gizemli, sarsıcı ve yoruma açık başyapıtlarından biridir. Roman, bitmemiş olmasına rağmen, okuru derin bir varoluşsal bunalımın ve bürokratik bir labirentin içine çeker. İşte bu edebi şaheserin kısa bir özeti.
Roman, adı sadece K. olarak verilen bir kadastrocu'nun, karlı bir kasabaya gelişiyle başlar. K., kendisini buraya Şato'dan gelen bir teklifle çağrıldığını iddia eder. Şato, kasabanın tepesinde bulunan, görünürde yakın ama fiziksel ve mecazi olarak ulaşılması imkansız bir yapıdır. Burası, kasabanın tüm yaşamını yöneten gizemli, soyut bir bürokrasi merkezidir.
K.'nın amacı basittir: Şato yetkilileriyle görüşerek işini ve buradaki varlığını meşrulaştırmak. Ancak bu basit amaç, inanılmaz bir bürokratik engeller labirentine dönüşür. Telefon hatları anlamsız bağlantılar kurar, yetkililer asla ulaşılamaz, gönderilen yardımcılar yardımdan çok engel olur ve kasaba halkı, Şato'ya duydukları korku ve bağlılık nedeniyle K.'ya karşı kuşkulu ve mesafelidir.
Şato, birçok katmanda okunabilir:
Kafka, romanı bitiremeden veremden hayatını kaybetmiştir. Arkadaşı Max Brod'un notlarına göre, planlanan sona göre K., kasabada ölmek üzereyken, Şato'dan gelen bir haberle kasabada kalma ve çalışma izni alacaktı. Bu da, mücadelenin tamamen anlamsız ve trajik olduğunu vurgulayan bir final olacaktı.
Şato, sadece bir olaylar dizisi değil, bir ruh hali, bir kaygı ve modern dünyanın karmaşası içinde bireyin yaşadığı yalnızlık ve çaresizliğin evrensel bir portresidir. Okuru, K. ile birlikte o bürokratik labirentte kaybolmaya ve "Şato"nun ne anlama geldiğini kendi içinde aramaya davet eder.