Edebiyatımızın ilk gerçekçi romanlarından biri olan Sergüzeşt, Türk edebiyatında önemli bir dönüm noktasıdır. Bu kıymetli eser, Tanzimat Dönemi yazarlarından Samipaşazade Sezai'ye aittir. İlk olarak 1889 yılında yayımlanan roman, hem konusu hem de üslubuyla döneminin ötesine uzanan izler taşır.
Samipaşazade Sezai (1860-1936), Osmanlı'nın son döneminde yetişmiş önemli bir yazar, gazeteci ve diplomattır. Devlet adamı Sami Paşa'nın oğlu olarak iyi bir eğitim almış, edebiyat ve dil konusunda derin bilgi sahibi olmuştur. Edebiyata olan katkıları, realizm (gerçekçilik) akımının Türk edebiyatındaki ilk temsilcilerinden biri olmasıyla taçlanmıştır. En bilinen iki eseri, romanı "Sergüzeşt" ve küçük hikayelerden oluşan "Küçük Şeyler" adlı kitabıdır.
Sergüzeşt, "serüven" veya "macera" anlamına gelir. Roman, Kafkasya'dan İstanbul'a getirilerek bir konakta cariye olarak satılan Dilber adındaki genç bir kızın trajik hayat hikayesini anlatır. Esaret, özgürlük, aşk ve toplumsal eşitsizlik gibi temaları cesurca işler.
Sergüzeşt, Türk romanının gelişim çizgisinde kritik bir yere sahiptir. Namık Kemal'in romantizminden sonra, gözleme ve psikolojik tahlillere daha fazla yer veren bir anlayışın habercisi olmuştur. Samipaşazade Sezai, bu eseriyle, kendisinden sonra gelen Halit Ziya Uşaklıgil gibi usta romancıların yolunu açmıştır. Roman, dilinin sadeleşmeye başlaması ve günlük hayatın içinden kesitler sunmasıyla da dikkat çeker.
Özetle, Sergüzeşt, Türk edebiyatının mihenk taşlarından biridir ve onun değerli yaratıcısı, Samipaşazade Sezai'dir. Sadece bir edebi eser olarak değil, aynı zamanda bir dönemin sosyal vicdanı olarak da okunması gereken bu roman, günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan insani ve toplumsal meselelere ışık tutmaktadır.