Halide Edib Adıvar'ın Türk edebiyatının başyapıtlarından Sinekli Bakkal romanı, toplumsal değişim sancılarının yaşandığı bir dönemi anlatırken, bu değişimin merkezine Rabia karakterini yerleştirir. Rabia, sadece romanın başkahramanı değil, aynı zamanda Doğu-Batı, din-müzik, gelenek-modernite gibi ikiliklerin buluştuğu, sentezlendiği bir semboldür.
Rabia, Sinekli Bakkal mahallesinin imamı İmam İlhami Efendi'nin torunu olarak, katı bir dini disiplin ve geleneklerle çevrili bir ortamda büyür. Ancak karakteri, bu katı çerçevenin içine sığmayacak kadar derin ve çok katmanlıdır:
Rabia, roman boyunca bir dizi ikiliğin odağında yer alır ve bu ikilikleri kişiliğinde sentezlemeye çalışır:
Rabia'nın İtalyan asıllı müzisyen Peregrini ile evliliği, romanın en önemli sembolik adımlarından biridir. Bu birliktelik, farklı din (Müslüman-Hristiyan) ve kültürlerin, karşılıklı sevgi ve saygı temelinde nasıl uyum içinde olabileceğinin göstergesidir. Peregrini, Rabia'nın müziğe olan tutkusunu anlayan ve destekleyen ilk kişidir.
Mevlevi derviş Vehbi Dede, Rabia için bir manevi rehber ve hocadır. Ona, katı ve korkuya dayalı bir dindarlığın ötesinde, sevgi, hoşgörü ve sanatla dolu bir maneviyat yolunu gösterir. Rabia'nın karakter olgunluğa erişmesinde en etkili figürdür.
Bu ilişki, eski ile yeni, katı kuralcılık ile özü esas alan inanç arasındaki çatışmayı temsil eder. Rabia, dedesinin otoritesine ve değerlerine saygı duyar ama nihayetinde kendi yolunu çizer.
Rabia, Halide Edib Adıvar'ın Cumhuriyet dönemi Türk toplumuna sunduğu bir ideal sentez modelidir. O, geçmişi reddetmeden geleceğe açılmanın, kendi değerlerine sahip çıkarak evrensel olanı benimsemenin mümkün olduğunu gösterir. Güçlü, inançlı, sanatla dolu ve dönüşebilen bir Türk kadını portresi çizer. Sinekli Bakkal mahallesinin dar sokaklarından çıkıp, müziği ve inancıyla evrensel bir insan olma yolculuğu, Rabia'yı Türk edebiyatının en unutulmaz ve üzerinde en çok düşünülen karakterlerinden biri yapmıştır.
Roman, Rabia karakteri üzerinden şu mesajı verir: Gerçek ilerleme, körü körüne Batı'yı taklit etmek veya geleneği tamamen reddetmek değil, kendi öz değerlerimizin özünü koruyarak, insanlığın ortak birikimini içselleştirmekle mümkündür.