Orta Çağ Avrupası’nın entelektüel dünyasına damgasını vuran skolastik düşünce, yaklaşık 9. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar etkili olan, Hristiyan teolojisi ile felsefeyi uzlaştırmayı amaçlayan bir düşünce sistemidir. Kelime anlamı "okul felsefesi" olan skolastisizm, kilise okulları ve sonrasında üniversitelerde gelişmiş, iman ile aklı uzlaştırma çabasıyla şekillenmiştir.
Skolastik düşünceyi anlamak için aşağıdaki karakteristik özellikleri bilmek gerekir:
Skolastik düşünürler, özellikle Peter Abelard'ın geliştirdiği diyalektik yöntemi kullanmışlardır. Bu yöntemde:
Anselmus gibi düşünürlerle başlar. "Anlamak için inanıyorum" ilkesi hâkimdir. Ünlü ontolojik tanrı kanıtı bu dönemde ortaya atılmıştır.
Thomas Aquinas ile zirveye ulaşır. Aquinas, Aristoteles felsefesi ile Hristiyan teolojisini muhteşem bir sistemde birleştirmiştir. Summa Theologica eseri bu sentezin başyapıtıdır.
Ockham'lı William ve sonrasında, aklın imanı tam olarak kanıtlayamayacağı, inancın aşkın olduğu fikri yayılır. Bu, skolastik projenin içinden gelen bir sorgulamadır.
Aquinas'ın temel katkısı, doğal teoloji anlayışıdır. Ona göre Tanrı'nın varlığı akılla kanıtlanabilir. Ünlü "Beş Yol" argümanı (hareket, nedensellik, zorunluluk, dereceler ve düzen) bunun örneğidir. Aquinas için felsefe (akıl) ve teoloji (vahiy) aynı hakikate farklı yollardan gider.
Skolastik düşünce, Rönesans hümanistleri ve Aydınlanma düşünürleri tarafından genellikle dogmatik, özgür düşünceye kapalı ve kısır olarak eleştirilmiştir. Ancak:
Skolastik düşünce, Antik Yunan felsefesi ile modern Batı düşüncesi arasında kritik bir tarihsel ve entelektüel köprü işlevi görmüştür. Kilise otoritesine sıkı sıkıya bağlı olması ve nihayetinde dogmalarla sınırlandırılmış olması, onun yenilikçi potansiyelini kısıtlasa da, mantıksal analiz, sistematik düşünme ve eleştirel sorgulama teknikleriyle sonraki dönemlere önemli bir metodolojik miras bırakmıştır. Skolastisizmi anlamak, Orta Çağ'ın zihniyet dünyasını ve modern Avrupa düşüncesinin köklerini kavramak için anahtardır.