Türk Sanat Müziği (TSM), Osmanlı İmparatorluğu döneminde saray ve çevresinde gelişen, cumhuriyet dönemiyle birlikte modern formunu kazanmış, köklü ve zengin bir müziktir. Klasik Türk Müziği olarak da adlandırılan bu tür, yüzyıllar boyunca işlenerek günümüze ulaşmış, hem halk müziğinden hem de farklı kültürlerden beslenmiş seçkin bir sanat formudur.
TSM'nin kökleri, Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan Türk kültürüne ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun saray çevresine dayanır. İmparatorluğun geniş coğrafyasında Arap, Fars ve Bizans müzik kültürlerinden de etkilenerek zenginleşmiştir. Cumhuriyet'in ilanından sonra, 1976'da TRT İstanbul Radyosu bünyesinde resmi olarak kurumsallaşmış ve standart bir repertuvar oluşturulmuştur.
Türk Sanat Müziği, kendine özgü bir dizi müzikal kural ve yapı üzerine inşa edilmiştir.
TSM'nin temelini makamlar oluşturur. Makam, bir müzik parçasının melodik yapısını, seyir özelliklerini ve duygusunu belirleyen bir dizge sistemidir. Hicaz, Hüzzam, Nihavent, Rast ve Uşşak gibi yüzlerce makam bulunur ve her biri farklı bir ruh halini yansıtır.
Usul, Türk Sanat Müziği'nde ritmik yapıyı belirleyen vuruş kalıplarıdır. Sofyan, Düyek, Aksak, Curcuna gibi farklı usuller, eserlere karakteristik ritimlerini verir.
Türk Sanat Müziği, kendine özgü enstrümanlarla icra edilir:
TSM, tarih boyunca birçok değerli bestekâr ve yorumcu yetiştirmiştir. Dede Efendi, Hacı Arif Bey, Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Zeki Müren ve Bülent Ersoy gibi isimler, bu müziğin gelişimine ve popülerleşmesine büyük katkı sağlamıştır.
Türk Sanat Müziği, sadece bir müzik türü olmanın ötesinde, bir medeniyetin sesli ifadesidir. Makamların inceliği, sözlerin derin anlamı ve enstrümanların eşsiz uyumuyla, dinleyiciyi hem duygusal hem de entelektüel bir yolculuğa çıkarır. Günümüzde hem geleneksel formda icra edilmeye devam etmekte hem de genç müzisyenler tarafından modern yorumlarla yeniden keşfedilmektedir.