Osmanlı İmparatorluğu denilince akla gelen en ikonik kurumlardan biri hiç şüphesiz Yeniçeri Ocağı'dır. Padişahın "kapıkulu" piyadeleri olarak kurulan bu askeri teşkilat, imparatorluğun yükselişinde başrol oynamış, ancak zamanla değişerek çöküşünün sembollerinden biri haline gelmiştir. Bu yazıda, Yeniçeri Ocağı'nın kökenlerini, yapısını ve tarihteki yerini inceleyeceğiz.
Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşu, Osmanlı Devleti'nin genişleme stratejisinin bir gereğiydi. Geleneksel Türkmen beyleri ve sipahilerden oluşan ordu, sürekli genişleyen sınırları ve merkezi otoriteyi güçlendirme ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalıyordu.
Kuruluş tarihi olarak genellikle 1363 yılı kabul edilir. Bu, Sultan I. Murad (Hüdavendigar) dönemine denk gelir. Bazı kaynaklar ise daha kesin bir olayı işaret eder: 1362 veya 1363'teki Sırpsındığı Savaşı sonrasında, elde edilen esirlerden daimi bir piyade birliği oluşturulması fikri. Ocağın kurumsal kimliğinin ise yine I. Murad zamanında, vezir Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa'nın katkılarıyla şekillendiği düşünülür.
Kuruluşun temel amaçları şunlardı:
Yeniçeriler, Hristiyan tebaadan (çoğunlukla Balkanlar'dan) küçük yaşta toplanan çocuklardan (devşirme) oluşurdu. Bu sistemin matematiksel mantığı basit ama etkiliydi: Potansiyel bir rakip olabilecek Türkmen ailelerden değil, padişaha "kul" olarak yetiştirilecek, aidiyeti sadece ocak ve padişaha olan bir asker sınıfı yaratmak.
Devşirilen çocuklar, Türk-İslam kültürüyle yetiştirilir, sıkı bir eğitimden geçer ve en kabiliyetlileri Acemi Ocağı'na, oradan da Yeniçeri Ocağı'na alınırdı. Bu sistem, liyakate dayalı, disiplinli ve son derece sadık bir ordu yaratmayı başardı.
Kuruluşundan itibaren yaklaşık 250 yıl boyunca (14. yüzyıl ortasından 16. yüzyıl sonlarına kadar) Yeniçeriler, dünyanın en disiplinli ve etkili piyade gücü olarak kaldı. İstanbul'un Fethi'nden Mohaç Meydan Muharebesi'ne kadar sayısız zaferde belirleyici rol oynadılar.
Ancak, 17. yüzyıldan itibaren ocak bozulmaya başladı. Devşirme sisteminin gevşemesi, Yeniçerilerin evlenmesine ve ticaret yapmasına izin verilmesi, ocağa liyakatsiz kişilerin alınması ve maaşların düşmesi gibi sebeplerle, askeri bir güç olmaktan çıkıp siyasi bir baskı grubuna dönüştüler. Sık sık isyan ederek padişahları tahttan indirip çıkarmaya, sadrazamları öldürmeye başladılar.
Modernleşme çabalarının önündeki en büyük engel haline gelen Yeniçeri Ocağı, nihayet 15 Haziran 1826 tarihinde Sultan II. Mahmud tarafından kaldırıldı. Bu olay, hayırlı olay anlamına gelen "Vaka-i Hayriye" olarak anılır. İsyan eden yeniçerilerin kışlaları top ateşine tutuldu, direnişleri kırıldı ve ocak tarihe karıştı. Yerine, modern usullerle eğitilen "Asakir-i Mansure-i Muhammediye" adlı yeni bir ordu kuruldu.
Yeniçeri Ocağı, Osmanlı tarihinin en çelişkili kurumlarından biridir. İmparatorluğun "kurucu gücü" iken zamanla "yıkıcı bir lobi" haline gelmiştir. Askeri tarih, sosyoloji ve siyaset bilimi açısından incelenmesi gereken bu teşkilat, merkezi otorite ile kurumsal çıkar grupları arasındaki mücadelenin de klasik bir örneğidir. Günümüzde, Türk kültüründe ve edebiyatında (özellikle Bektaşi geleneği ve folklorik unsurlarla) izleri hala canlı bir şekilde yaşamaktadır.