Ahmet Haşim, Türk edebiyatının sembolizm akımının en önemli ve özgün temsilcilerinden biridir. "Sanat için sanat" anlayışını benimseyen şair, şiirlerinde musiki, renk ve hayal gücüne büyük önem vermiş, açık ve didaktik anlatımdan kaçınmıştır. Bu içerik, onun hayatını ve şiire dair temel görüşlerini (poetikasını) özetlemektedir.
Haşim'in şiir anlayışı, en net ifadesini "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" başlıklı yazısında bulur. Ona göre şiir:
Haşim, şiirin asıl amacının bir olayı veya fikri açıklamak değil, "musiki" ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın" bir dil kullanarak okuyucuda bir duygu hali (hal) uyandırmak olduğunu savunur. Şiir, doğrudan anlatılamaz, ancak semboller ve imgelerle hissettirilir.
Şiir, "her okuyana göre değişen bir yorum" taşımalıdır. Tıpkı bir resim veya beste gibi, herkesin kendi ruh haline göre anlam çıkarabileceği, belirsiz ve sınırları flu bir dünya sunar. Bu nedenle Haşim'in şiirleri ilk bakışta "anlaşılmaz" gelebilir.
Şiirin dili, günlük dilden (nesir) farklı olmalıdır. Haşim buna "şiir için bir lisan-ı diğer" (başka bir dil) der. Bu dil, kelimelerin müzikal değerine, ahenk ve ritmine, renk çağrışımlarına dayanır. Kelimeler, gündelik anlamlarından sıyrılarak adeta bir ressamın paletindeki renk gibi kullanılır.
Ahmet Haşim, Türk şiirine Batılı anlamda saf şiir anlayışını getiren ilk önemli şairlerdendir. Onun poetikası, şiiri toplumsal mesaj verme kaygısından kurtarıp, başlı başına bir sanat objesi haline getirmiştir. Şiirlerindeki derin lirizm, renkli ve musiki imgeleri, onu nesilden nesile okunan bir "üstat" yapmıştır. "Merdiven", "O Belde", "Bir Günün Sonunda Arzu" gibi şiirleri, bu poetikanın somut ve unutulmaz örnekleridir.