Yusuf Atılgan'ın modern Türk edebiyatının kült eseri Aylak Adam'ı, ana karakteri "C" üzerinden 1950'ler Türkiyesi'nin kentli, yabancılaşmış bireyinin portresini çizer. Bu analizde, C'nin kimliği, iç çatışmaları ve temsil ettiği varoluşsal sorgulamaları inceleyeceğiz.
C, roman boyunca gerçek adını asla öğrenmediğimiz, toplum içinde bir "harf" kadar soyutlanmış bir karakterdir. Babasından kalan mirasla geçimini sağladığı için çalışmak zorunda değildir. Bu "aylaklık" durumu, onun toplumsal rollerden ve üretim ilişkilerinden kopuk, kendi iç dünyasına hapsolmuş halinin temel metaforudur.
C, kalabalık İstanbul sokaklarında, sinemalarda, vapurlarda dolaşırken dahi derin bir yalnızlık içindedir. İnsanlarla kurduğu ilişkiler yüzeysel ve anlıktır. Toplumun "evlen, iş bul, yerleş" dayatmasına karşı içsel bir direnç gösterir, ancak bu direnç onu daha da izole eder.
C'nin aylaklığı tembellikten değil, kasıtlı bir kaçış ve arayıştandır. Rutinin, sıradanlığın ve maddi kaygıların ötesinde, hayatın özüne dair otantik bir deneyim ve "sevgi" arar. Sürekli "O'nu" (ideal sevgiyi/bağlanmayı) arayışı bu anlam krizinin dışavurumudur.
C, toplumun ikiyüzlü normlarına, yapay ilişkilere ve materyalist değerlere derinden içerler. Gördüğü her yapaylık onu geri çeker ve içine kapanmasına neden olur. Bu, onun hem toplumla hem de kendisiyle olan çatışmasını besler.
Roman boyunca C, birkaç kadınla ilişki kurar, ancak hiçbiri aradığı "O" değildir. Son sahnede, belki de aradığını bulduğu anı yaşar, ancak bu anın kalıcı olup olmayacağı belirsizdir. Atılgan, açık uçlu bir sonla, C'nin arayışının ve modern insanın huzursuzluğunun asla bitmeyebileceğine işaret eder.
Sonuç olarak, Aylak Adam'ın C'si, sadece bir roman karakteri değil, varoluşsal kaygılar taşıyan, aidiyetsiz ve arayış içindeki modern bireyin evrensel bir temsilidir. Yusuf Atılgan'ın bu unutulmaz portresi, okuyucuyu kendi yalnızlığı, anlam arayışı ve toplumla ilişkisi üzerine düşünmeye davet eder.