Yusuf Atılgan'ın 1959 yılında yayımlanan ve Türk edebiyatında modernizm döneminin kilometre taşlarından biri olan Aylak Adam romanı, toplumla uyumsuz, içe dönük bir bireyin iç dünyasını ve yalnızlığını derinlemesine işler. Roman, varoluşsal bunalım, yabancılaşma ve toplumsal normlara karşı duruş temalarıyla, okuru sarsıcı bir psikolojik yolculuğa çıkarır.
Romanın isimsiz kahramanı, yalnızca "C." harfiyle tanıtılır. Bu bilinçli tercih, onun kimliksizleşmesini ve toplum içindeki silik varlığını simgeler. C., İstanbul'da, küçük bir gelirle (bir gayrimenkulün kirasıyla) geçinen, işsiz güçsüz, "aylak" dolaşan bir adamdır. Ancak onun aylaklığı tembellikten değil, içinde bulunduğu anlamsızlık ve amaçsızlık duygusundan kaynaklanır.
Roman, C.'nin zihninden, onun gözlemleri, anıları ve iç konuşmaları aracılığıyla ilerler. Olay örgüsünden ziyade, kahramanın ruh haline ve toplumla kurduğu kopuk ilişkiye odaklanır.
Yusuf Atılgan, Aylak Adam'da geleneksel roman anlayışından kopar. İç monolog ve bilinç akışı tekniklerini başarıyla kullanır. Kısa, keskin cümleler ve yoğun bir anlatım dili vardır. Roman, Türk edebiyatında bireyin iç dünyasını bu denli merkeze alan ilk ve en etkileyici örneklerden biridir. Albert Camus'nün "Yabancı"sı (Mersault) ile sıklıkla karşılaştırılan C., Türk toplumunun modernleşme sancıları içindeki bireyin trajedisini temsil eder.
Aylak Adam, sıradan bir "işsiz adam" hikayesi değil, modern dünyada anlam arayan, toplumsal kalıplara sığamayan ve bu yüzden derin bir yalnızlığa mahkum olan bir bireyin psikolojik portresidir. C.'nin aylaklığı, bir eylemsizlikten çok, bir duruş, bir itiraz ve içsel bir arayıştır. Edebiyatımızda "topluma uyum sağlayamayan insan" temasının belki de en unutulmaz temsilcisidir.