Yazar Gülten Dayıoğlu'nun kaleme aldığı Berlin'in Nar Çiçeği, göçmenlik, kültürlerarası çatışma ve aidiyet duygusunu derinlemesine irdeleyen önemli bir gençlik romanıdır. Eser, Almanya'ya işçi olarak giden bir ailenin çocuğu olan Nar Çiçeği'nin (asıl adıyla Gül) iki farklı dünya arasında sıkışmışlığını ve kimlik arayışını samimi bir dille anlatır. İşte bu dokunaklı hikayenin detaylı bir özeti.
Romanın başkahramanı, ailesi tarafından "Nar Çiçeği" lakabı takılan Gül'dür. Ailesiyle birlikte Türkiye'den Almanya'ya göç etmiş, iki kültürü de yaşayan bir genç kızdır. Olay örgüsü, onun bu iki kimlik ("Alman Gül" ve "Türk Nar Çiçeği") arasında yaşadığı bocalamayı merkezine alır.
Gül, okulda başarılı, uyumlu bir öğrencidir. Alman arkadaşlarıyla vakit geçirir, onlar gibi giyinmek, davranmak ister. Ancak evin kapısından içeri adım attığı an, kurallar değişir. Ailesi, onun Türk kızı olması gerektiğini, Alman toplumunun bazı değerlerinden uzak durmasını bekler. Bu ikilem, onu sürekli bir kimlik bunalımına sürükler.
Gül büyüdükçe, ailesinin baskısı (özellikle kız-erkek arkadaşlıkları, giyim kuşam, sosyal hayat konusunda) artar. Okuldaki özgürlükçü ortam ile evdeki muhafazakar ortam arasındaki uçurum giderek büyür. Gül, kendisini ne tam olarak Alman hissedebilmekte, ne de ailesinin istediği "geleneksel Türk kızı" olabilmektedir. Bu, onu yalnızlaştırır ve içine kapanık hale getirir.
Romanın dönüm noktasında, Gül yaşadığı sıkıntıları aşmaya ve iki kültürün en iyi yanlarını sentezlemeye başlar. Kendi kimliğini, hem Türk hem de Alman kültüründen beslenen üçüncü bir sentez olarak inşa etmenin yollarını arar. Hikaye, Gül'ün iki dünyayı da reddetmek yerine, her ikisinden de alabileceği güzellikleri keşfettiği, kendisi olma yolunda adımlar attığı bir kabullenme ve mücadele süreci ile sona erer. Nar çiçeği de, gül de onun bir parçasıdır artık.
Berlin'in Nar Çiçeği, sadece Almanya'daki Türk toplumunun değil, tüm göçmenlerin ve kültürler arasında kalmış bireylerin evrensel hikayesini anlatır. Gülten Dayıoğlu, Gül/Nar Çiçeği karakteri üzerinden, önyargılar, yabancılaşma, aile sevgisi ve nihayetinde kendini bulma gibi temaları incelikle işler. Eser, genç okurlara olduğu kadar, farklı kuşaklardan herkese hitap eden, empati kurmayı ve anlamayı teşvik eden zamansız bir klasiktir.