Doğa, sürekli bir hareket ve dönüşüm içindedir. Akarsular da bu dönüşümün en önemli aktörlerinden biridir. Yükseklerden coşkuyla inen sular, beraberinde taşıdıkları malzemeleri belirli noktalarda biriktirerek yeryüzüne adeta imzalarını atarlar. İşte bu imzalardan en karakteristik olanları, birikinti konisi ve birikinti yelpazesidir. Görünüşte benzer olan bu iki yeryüzü şekli, oluşum yerleri, eğimleri ve boyutlarıyla birbirinden ayrılır.
Dağlık ve engebeli arazilerde, akarsuyun eğimin aniden azaldığı dağ eteği veya vadi ağzında, taşınan malzemelerin koni şeklinde birikmesiyle oluşan şekillerdir. Adeta dağın eteğine serpilmiş bir kum yığınını andırırlar.
Birikinti konileri, tarım için oldukça verimli topraklardır. Suyun getirdiği ince malzeme ve mineraller, bu alanları değerli kılar. Anadolu'da birçok köy ve kasaba, bu verimli konilerin üzerine kurulmuştur.
Birikinti yelpazesi, koniye göre çok daha büyük ölçekli ve yayvan bir şekildir. Dağlık alanlardan çıkan akarsuyun, eğimin iyice azaldığı düzlüklerde (ova, plato, vadi tabanı) malzemeleri geniş bir alana yayarak biriktirmesiyle oluşur.
Birikinti yelpazeleri, özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde suyun yeraltına sızdığı önemli beslenme alanlarıdır. Yerleşim ve tarım için konilerden çok daha geniş imkanlar sunarlar.
Bu iki şekli birbirinden ayıran en önemli faktörler eğim ve ölçektir. Bir benzetme yapmak gerekirse:
Birikinti konisi ve yelpazesi, akarsuların yeryüzünü şekillendirme gücünün en somut kanıtlarıdır. Sadece jeomorfolojik yapılar değil, aynı zamanda binlerce yıldır insan yerleşimine, tarıma ve medeniyetlere ev sahipliği yapmış verimli alanlardır. Doğada yürürken karşılaştığımız bu şekiller, aslında suyun, taşın ve zamanın birlikte yazdığı uzun bir hikayenin sayfalarıdır.