Biyoloji, canlıların yapısını, işleyişini ve birbirleriyle ilişkilerini inceleyen temel bir bilimdir. Tıp ise bu bilginin insan sağlığını korumak, hastalıkları teşhis ve tedavi etmek için uygulandığı bir alandır. Bu iki alan birbirinden ayrı düşünülemez. Biyolojideki her yeni keşif, tıp alanında çığır açan yeniliklere yol açabilmektedir.
Mikroorganizmaların (bakteri, virüs, mantar) keşfi ve incelenmesi, bulaşıcı hastalıkların anlaşılmasının önünü açtı. Louis Pasteur'ün pastörizasyon yöntemi ve kuduz aşısı gibi gelişmeler, mikrobiyolojinin tıbba doğrudan katkısıdır. Günümüzde yeni çıkan virüslere karşı aşı geliştirilmesi de bu alandaki biyolojik araştırmalar sayesinde mümkün olmaktadır.
DNA'nın yapısının çözülmesi, tıpta devrim yarattı. Bu gelişmeler sayesinde:
Hücrelerin nasıl çoğaldığı, bölündüğü ve farklılaştığına dair bilgimiz, kök hücre tedavilerinin temelini oluşturur. Hasarlı doku ve organların onarılması, Parkinson ve Alzheimer gibi nörolojik hastalıkların tedavisi için bu alandaki biyolojik araştırmalar büyük umut vaat etmektedir.
Vücuttaki kimyasal süreçlerin (metabolizma) anlaşılması, ilaç tasarımında kritik öneme sahiptir. Hastalıklara neden olan spesifik bir enzim veya reseptör hedef alınarak, daha etkili ve yan etkisi az olan ilaçlar geliştirilebilmektedir.
Bağışıklık sistemimizin nasıl çalıştığının anlaşılması, sadece aşılar için değil, aynı zamanda organ nakilleri, alerjiler ve otoimmün hastalıklar (romatoid artrit, MS gibi) gibi alanlarda da tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine olanak sağlamıştır.
Sonuç olarak, biyoloji tıbbın dilidir. Biyolojik sistemleri ne kadar iyi anlarsak, hastalıkları o kadar iyi teşhis edebilir ve insan sağlığı için daha etkili, güvenli tedaviler geliştirebiliriz. Gelecekteki tıbbi devrimler de bugün biyoloji laboratuvarlarında yapılan temel araştırmalardan doğacaktır.