Ahmet Hamdi Tanpınar'ın edebiyatımızdaki yeri tartışılmaz. Onun 1944 yılında tefrika edilen ve 1949'da kitap olarak yayımlanan “Çamlıca'daki Eniştemiz” romanı, genellikle “Huzur” veya “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” kadar ön planda olmasa da, Türk toplumunun geçiş dönemini yakalayan incelikli bir aile portresidir. Bu yazıda, romanın konusunu, karakterlerini ve temel mesajlarını özetliyoruz.
Roman, adını aldığı “Enişte” karakteri etrafında döner. Mehmet Ali Bey, Çamlıca'da bir köşkte yaşayan, eski nesil, kibar, sanat ve musikiden anlayan, fakat hayat karşısında biraz naif ve edilgen bir karakterdir. Geleneksel değerlerle yetişmiş, fakat değişen dünyaya ayak uydurmakta zorlanan bir “eski İstanbul efendisi”ni temsil eder.
Roman, anlatıcının (yazarın kendisi gibi duran bir karakter) Çamlıca'daki eniştesinin köşküne yaptığı ziyaretler ve bu ziyaretler sırasında gözlemlediği değişimi anlatır. Köşk, bir zamanların canlı, neşeli, sanat ve sohbetle dolu mekânıyken, zamanla bir hüzün ve yalnızlık yuvasına dönüşür.
Bu çözülüşün arka planında ise toplumsal değişim vardır: Eski değerlerin, yaşam tarzlarının ve insan ilişkilerinin hızla dönüşümü. Enişte Bey, bu değişimin içinde adeta savrulur. Maddi sıkıntılar, aile içi iletişimsizlik ve geçmişin güzel günlerine duyulan özlem, romanın atmosferini şekillendirir. Roman, bir kişinin trajedisinden ziyade, bir dönemin, bir kültürün ve bir sınıfın sönüşünün hikayesidir.
“Çamlıca'daki Eniştemiz”, sürükleyici bir olay örgüsünden ziyade, derin bir psikolojik ve sosyolojik tahlil sunar. Tanpınar'ın o eşsiz, poetik ve detaycı üslubuyla, bir dönemin ruhunu adeta bir tablo gibi resmeder. Özellikle İstanbul'un kaybolan sosyal hayatına, Çamlıca gibi semtlerin eski atmosferine ilgi duyanlar için bir hazine değerindedir. Modern Türk edebiyatının köşe taşlarını tam anlamıyla anlamak isteyen her okurun kütüphanesinde bulunmalıdır.
Bu roman, hızlı toplumsal değişimin faturasını ödeyen sıradan insanların, özellikle de “eski”ye bağlı kalmış insanların sessiz çığlığının hikayesidir. Tanpınar, Enişte Bey karakteri üzerinden, kaybolan bir inceliğe, bir nezakete ve bir hayat anlayışına ağıt yakarken, okura da derin bir hüzün ve düşünme fırsatı bırakır.