Çanakkale Savaşı, yalnızca I. Dünya Savaşı'nın kaderini değil, aynı zamanda bir milletin küllerinden doğuşunun ve bir liderin ortaya çıkışının da sahnesi oldu. Bu yazıda, savaşın dünya ve Türk tarihi üzerindeki derin etkilerini ve Mustafa Kemal'in bu süreçteki belirleyici rolünü ele alacağız.
Çanakkale Geçilmez sözünün tarihe yazıldığı bu mücadele, beklenmedik sonuçlar doğurdu:
Çanakkale, Mustafa Kemal'in askeri dehasını ve liderlik vasıflarını tüm ordunun ve milletin gözü önüne serdiği yerdi.
Düşman çıkarmasının nereden yapılacağını doğru tahmin etti. Conkbayırı ve Arıburnu'nda, emrindeki kuvvetlerle inisiyatif alarak, henüz emir gelmeden kritik müdahalelerde bulundu. "Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" sözü, onun vatan savunmasındaki kararlılığının ve askerini bu ruhla motive edebilme gücünün en çarpıcı ifadesidir.
Anafartalar'da üstlendiği Grup Komutanlığı görevinde, birbirinden kopuk cepheleri birleştirerek tek bir komuta altında topladı ve düzenli bir savunma hattı kurdu. Anafartalar ve Conkbayırı muharebelerindeki başarıları, savaşın seyrini belirleyen en önemli hamleler oldu.
Çanakkale'de gösterdiği başarılar, onu artık sıradan bir kurmay subay olmaktan çıkardı. "Anafartalar Kahramanı" olarak anılmaya başlandı. Bu itibar ve güven, ileride Milli Mücadele'yi başlatacak ve yürütecek olan liderin, halk ve ordu nezdindeki meşruiyet zeminini sağlam bir şekilde hazırladı.
Çanakkale Savaşı, Mustafa Kemal'in deyişiyle, "Türk milletinin esaretle ölüm arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığı" yerdi. Millet, ölümü seçti ve zaferle çıktı. Bu zafer, yalnızca bir cephe galibiyeti değil, psikolojik, siyasi ve sosyal sonuçlarıyla modern Türkiye'nin doğum sancısıydı. Mustafa Kemal ise, bu sınavdan geçmiş, denenmiş ve güven kazanmış bir lider olarak tarih sahnesine çıktı. Çanakkale'de kazanılan ruh ve lider, birkaç yıl sonra tüm yokluklara rağmen verilecek olan Kurtuluş Savaşı'nın temel taşlarını oluşturdu.