Tarih, bazen bir anda değişebilecek kırılgan anlarla doludur. Osmanlı İmparatorluğu'nun en sancılı dönemlerinden biri olan 19. yüzyılın sonlarında yaşanan Çırağan Baskını ya da diğer adıyla Ali Suavi Olayı, tam da böyle bir "ani değişim" denemesinin hikâyesidir. Bu olay, bir gazeteci, bir düşünür ve bir ihtilalcinin, tahtı geri almak isteyen bir padişahı kurtarmak için giriştiği, trajik ve başarısız bir darbe girişimidir.
1876'da tahta çıkan ve 93 gün gibi kısa bir süre sonra akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle tahttan indirilen V. Murad, Çırağan Sarayı'nda göz hapsinde tutuluyordu. Onun yerine geçen kardeşi II. Abdülhamid ise meşrutiyeti ilan etmiş, ancak 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın (93 Harbi) yarattığı kaosu bahane ederek Meclis'i kapatmış ve istibdat (baskı) dönemini başlatmıştı.
Bu ortamda, Jön Türkler ve Genç Osmanlılar gibi muhalif gruplar, II. Abdülhamid'in yönetiminden memnun değildi. İşte Ali Suavi de bu muhalif seslerden biriydi. Ancak onun planı daha radikaldi: Gözaltındaki V. Murad'ı kurtarıp yeniden tahta çıkarmak ve böylece meşrutiyeti yeniden tesis etmek.
20 Mayıs 1878 sabahı, Ali Suavi ve adamları sandallarla sarayın önüne geldi. "Yaşasın Murad!" sloganlarıyla sarayın kapısını kırarak içeri daldılar. Ancak olay beklenildiği gibi gitmedi:
Çırağan Baskını, Osmanlı tarihinin en ilginç “ya olsaydı” senaryolarından birinin perdesini açtığı ama hemen kapattığı bir olaydır. Ali Suavi'nin kişisel cesareti ve idealizmi, hazırlıksız bir eylemle birleşince trajik bir sonla noktalandı. Bu olay, bir imparatorluğun çöküş sancıları içinde, değişim isteğinin bazen ne kadar umutsuz ve şiddetli tezahür edebileceğinin de bir göstergesidir. Tarih kitaplarında kısa bir paragraf olarak geçse de, “Çırağan”, Türk siyasi tarihinin unutulmaz dönüm noktalarından biri olarak hafızalardaki yerini korumaktadır.
Not: Bu olay, günümüzde Beşiktaş'taki Çırağan Sarayı'nın (şimdiki Çırağan Palace Kempinski Oteli) tarihi duvarlarında yankılanan sessiz bir çığlık gibidir. 🏛️