Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne (Cemiyet-i Akvam) girişi, genç Türkiye Cumhuriyeti için önemli bir dış politika hamlesi olmuştur. Bu adım, hem uluslararası arenada yer edinme çabası hem de barış ve iş birliği arayışının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Gelin, bu süreci daha yakından inceleyelim:
Milletler Cemiyeti, I. Dünya Savaşı'nın ardından, dünya barışını koruma amacıyla 1920'de kurulmuştu. Başlangıçta Türkiye, Kurtuluş Savaşı'nın yaralarını sarmaya ve iç sorunlarına odaklanmaya çalıştığı için bu örgüte mesafeli durdu. Ancak, 1930'lara gelindiğinde, dünya siyasetindeki değişimler ve Türkiye'nin dış politikadaki aktif rol alma isteği, bu durumu değiştirdi.
Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne giriş başvurusu, 1932 yılında yapıldı. Başvuru, örgüt üyesi ülkeler tarafından olumlu karşılandı ve Türkiye, 18 Temmuz 1932 tarihinde oy birliğiyle Milletler Cemiyeti'ne kabul edildi.
Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi, hem iç hem de dış politikada önemli sonuçlar doğurdu.
Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi, genç cumhuriyetin dış politikadaki başarısının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu adım, Türkiye'nin uluslararası arenada yer edinme ve dünya barışına katkıda bulunma arzusunun somut bir ifadesi olmuştur. Ancak, II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve Milletler Cemiyeti'nin etkinliğini kaybetmesiyle birlikte, bu örgütün önemi azalmıştır. Buna rağmen, Türkiye'nin Milletler Cemiyeti deneyimi, daha sonraki yıllarda Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerde aktif rol oynamasına zemin hazırlamıştır.