Diyabet, vücudumuzun insülin hormonunu üretemediği, yeterince üretemediği veya ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamadığı kronik (uzun süreli) bir metabolizma hastalığıdır.
Yediğimiz besinler, özellikle karbonhidratlar, vücudumuzda en basit şeker olan glikoza parçalanır. Glikoz, kanda dolaşır ve enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere hücrelere girmesi gerekir. İşte bu noktada devreye insülin girer. İnsülin, pankreasta üretilen ve glikozun hücre içine girmesini sağlayan bir anahtar gibidir. Diyabet, bu sürecin bozulması sonucu kan şekerinin yükselmesine (hiperglisemi) yol açar.
En yaygın görülen iki tip diyabet vardır. Her ikisinin de temelinde kan şekeri yüksekliği olsa da ortaya çıkış sebepleri ve tedavi yaklaşımları farklılık gösterir.
Tip 1 Diyabet, genellikle çocukluk veya gençlik yaşlarında ortaya çıkan bir otoimmün hastalıktır. Bu durumda vücudun bağışıklık sistemi, yanlışlıkla pankreastaki insülin üreten beta hücrelerine saldırır ve onları tahrip eder. Sonuç olarak vücut çok az insülin üretir ya da hiç üretemez.
Tip 2 Diyabet ise daha yaygın görülen tiptir ve genellikle yetişkinlikte ortaya çıkar (ancak günümüzde obezitenin artışıyla birlikte gençlerde de görülmektedir). Burada temel sorun, insülin direncidir. Yani vücut insülin üretir ancak hücreler bu insülini etkili bir şekilde kullanamaz. Zamanla pankreas bu direncin üstesinden gelmek için daha fazla insülin üretmeye çalışır ve yorularak insülin üretimi azalır.
💡 Önemli Not: Her iki diyabet tipinde de amaç, kan şekeri seviyelerini mümkün olduğunca normal sınırlarda tutarak uzun dönemde ortaya çıkabilecek göz, böbrek, sinir hasarı ve kalp-damar hastalıkları gibi komplikasyonları önlemek veya geciktirmektir.
Diyabet, doğru bilgi, düzenli takip ve sağlıklı bir yaşam tarzı ile etkili bir şekilde yönetilebilen bir durumdur. 🩹