DNA parmak izi, bir bireyin genetik kimliğini benzersiz bir şekilde ortaya koyan ve adli tıp, babalık testi, genetik araştırmalar gibi birçok alanda kullanılan bir moleküler tanımlama yöntemidir. İnsan DNA'sının %99,9'u aynı olmasına rağmen, geri kalan %0,1'lik kısımda bulunan tekrarlı dizilerin (STR'ler) uzunluk ve sayı bakımından kişiye özgü varyasyon göstermesi prensibine dayanır.
Bu teknik, 1984 yılında İngiliz genetikçi Sir Alec Jeffreys tarafından keşfedilmiş ve adli bilimde çığır açmıştır. Tıpkı parmak izi gibi, iki bireyin DNA profilininn tamamen aynı olma ihtimali (tek yumurta ikizleri hariç) istatistiksel olarak neredeyse sıfırdır.
Bir çocuğun genetik profilinin, anne ve iddia edilen babanın profilleriyle karşılaştırılması yoluyla %99,99'a varan doğrulukla babalık tespiti yapılabilir. Göçmenlik davalarında aile bağlarının kanıtlanmasında da kullanılır.
Tarihi şahsiyetlerin kalıntılarının kimliklendirilmesi (ör. Çarlık ailesi Romanov'lar) ve eski toplulukların göç yollarının araştırılması.
Nesli tükenmekte olan türlerin genetik çeşitliliğinin haritalanması, hayvan kaçakçılığında tür ve birey tespiti.
Bu güçlü teknoloji, önemli etik soruları da beraberinde getirir:
Yeni nesil dizileme (NGS) teknolojileri sayesinde, artık sadece STR'ler değil, tüm genom analiz edilebilmekte; fiziksel özellikler (göz/saç rengi, coğrafi köken) hakkında da tahminler yapılabilmektedir. Bu, hem adli soruşturmalar için yeni ufuklar açmakta, hem de etik tartışmaları daha da derinleştirmektedir.
Sonuç olarak, DNA parmak izi, 20. yüzyılın en önemli bilimsel buluşlarından biri olarak kabul edilir. Sadece suçluların tespitinde değil, kayıp kişilerin bulunmasında, ailelerin birleşmesinde ve tarihin gizemlerinin çözülmesinde eşsiz bir anahtar rolü oynamaya devam etmektedir.