Peyami Safa'nın otobiyografik özellikler taşıyan romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, kemik hastalığı çeken genç bir hastanın hastane ve çevresindeki yaşamını, iç dünyasını ve aşkını anlatır. Roman, kahramanın gözünden, birinci tekil şahıs anlatımıyla aktarılır.
Romanın büyük bir bölümü, kahramanın tedavi gördüğü dokuzuncu hariciye koğuşunda geçer. Burada, hastalığıyla mücadele eden, umut ve umutsuzluk arasında gidip gelen kahramanın düşünceleri, gözlemleri ve diğer hastalarla olan ilişkileri detaylı bir şekilde işlenir. Hastane ortamı, kahramanın iç dünyasının bir yansıması gibidir; kasvetli, umutsuz ve acı dolu.
Kahramanın hayatındaki en önemli figürlerden biri, uzak akrabaları olan Nüzhet'tir. Nüzhet, kahramanın çocukluk aşkıdır ve onun için bir umut kaynağıdır. Ancak Nüzhet'in zengin bir doktorla evlenmek üzere olması, kahramanın umutlarını kırar ve onu derin bir çaresizliğe sürükler.
Kahramanın durumu kötüleşince, onu daha iyi tedavi etmek için bir sanatoryuma gönderirler. Sanatoryum, hastane ortamından farklı olarak daha sakin ve doğayla iç içedir. Burada kahraman, hastalığıyla yüzleşir, hayatı ve ölümü sorgular. Sanatoryumda tanıştığı diğer hastalarla kurduğu ilişkiler, kahramanın hayata bakış açısını değiştirir.
Roman boyunca kahraman, umut ve umutsuzluk arasında gidip gelir. Hastalığının iyileşme ihtimali, Nüzhet'e duyduğu aşk ve hayata tutunma isteği ona umut verirken, hastalığının ilerlemesi, Nüzhet'in evliliği ve yalnızlık duygusu onu umutsuzluğa sürükler.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa'nın kendi hayatından izler taşır. Yazarın gençlik döneminde yaşadığı kemik hastalığı ve hastane deneyimleri, romanın temelini oluşturur.
Peyami Safa'nın genç yaşta yakalandığı kemik hastalığı, romandaki kahramanın yaşadığı fiziksel ve psikolojik acıların kaynağıdır. Yazar, kendi deneyimlerini roman aracılığıyla okuyucuya aktararak, hastalığın insan üzerindeki etkilerini derinlemesine işlemiştir.
Yazarın hastanede geçirdiği süre boyunca yaptığı gözlemler, romanın gerçekçi bir şekilde tasvir edilmesine katkı sağlamıştır. Hastane ortamı, doktorlar, hemşireler ve diğer hastalarla olan ilişkiler, yazarın kendi deneyimlerinden yola çıkılarak anlatılmıştır.
Romandaki kahramanın yaşadığı ruhsal çalkantılar, yazarın kendi iç dünyasının bir yansımasıdır. Hastalık, aşk, yalnızlık ve ölüm gibi temalar etrafında dönen düşünceler, yazarın kendi hayatında yaşadığı sorgulamaların bir sonucudur.