Anadolu topraklarının bin yıllık kültür birikimi, eşsiz el sanatlarını ortaya çıkarmıştır. Bu sanatlar, sadece birer zanaat değil, aynı zamanda bir felsefe, bir meditasyon ve geçmişle kurduğumuz görkemli bir köprüdür. İki kadim sanatımız Ebru ve Çinicilik, renklerin ve desenlerin dilinde bize tarihimizi fısıldar.
Ebru, "bulut" anlamına gelen Farsça "ebr" kökünden gelir. Kitreli su üzerine serpilen boyalara şekil verilerek kağıda aktarılan, her biri tek ve asla kopyalanamaz olan bir sanattır. "Suya yazı yazmak" olarak da bilinir.
Ebru, sabrı, dinginliği ve kontrolü öğreten bir sanattır. Sanatçı, suyun akışına ve boyaların dansına rehberlik eder, ama son sözü doğa söyler.
Çini, toprağın pişirilip sırlanmasıyla üzerine desenler işlenen, mimari yapıları süsleyen başlıca sanat dallarımızdan biridir. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminde zirveye ulaşmış, camileri, sarayları, çeşmeleri bir renk cümbüşüne dönüştürmüştür.
Çinideki her motifin bir anlamı vardır:
Hem Ebru hem de Çini, doğal malzemeler, uzun ve zahmetli bir üretim süreci ve usta-çırak ilişkisiyle nesilden nesile aktarılan bir bilgelik taşır. Bu sanatlar, modern dünyada hızla tüketilen şeylere inat, sabrın, emeğin ve kalıcı güzelliğin manifestosudur. Onları tanımak ve yaşatmak, kültürel kimliğimizin en parlak mozaik taşlarını korumak demektir.
Bugün bu sanatlar, atölyelerde, kurslarda ve müzelerde yaşatılmaya devam ediyor. Onları görmek, denemek ve bu kadim bilgiye dokunmak, hepimizin içindeki yaratıcılık kıvılcımını ateşleyebilir. 🧡