Halifelik, İslam inancında Hz. Muhammed’in vefatından sonra dini ve siyasi liderlik makamı olarak ortaya çıkmış bir kurumdur. "Halife" kelimesi Arapça'da "ardıl" veya "temsilci" anlamına gelir. Tarihsel süreçte Dört Halife Dönemi’nden sonra Emeviler ve Abbasiler gibi hanedanlıklar bu makamı uhdesinde taşımıştır.
Halifeliğin Osmanlı Devleti’ne geçişi, Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşen Mercidabık (1516) ve Ridaniye (1517) Savaşları ile oldu. Bu seferlerin asıl amacı, Osmanlı’yı tehdit eden Memlük Devleti’ni ortadan kaldırmak ve İslam dünyasının liderliğini ele geçirmekti.
Mısır’ın fethinden sonra, o dönemde Memlük himayesindeki son Abbasî halifesi III. Mütevekkil, İstanbul’a getirildi. Daha da önemlisi, Mukaddes Emanetler (Hırka-ı Saadet, Kılıçlar, Sancaklar vb.) İstanbul’a taşındı. Bu sembolik aktarım, halifeliğin Osmanlı’ya geçtiğinin somut göstergesi oldu.
Bu konuda iki ana görüş bulunur:
Osmanlı padişahları, 16.-18. yüzyıllarda daha çok "Sultan" unvanını ön planda tuttular. Halifelik vurgusu, devletin zayıflamaya başladığı 19. yüzyılda bir siyasi araç olarak öne çıktı.
Halifeliğin Osmanlı’ya geçişi, İslam siyasi tarihinin en önemli kırılma noktalarından biridir. Bu olay, Osmanlı Devleti’ne yalnızca siyasi değil, aynı zamanda manevi bir liderlik sorumluluğu da yüklemiştir. Yaklaşık 400 yıl boyunca İslam dünyasının birleştirici bir sembolü olan bu makam, modernleşme süreciyle birlikte tarih sahnesinden çekilmiştir. Günümüzde ise halifelik, tarihçiler ve Müslüman entelektüeller arasında hem tarihi bir kurum hem de dini-siyasi bir kavram olarak tartışılmaya devam etmektedir.