Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Han Duvarları", Türk edebiyatının en güçlü yol hikâyelerinden birini anlatan, otobiyografik ögeler taşıyan lirik bir şiirdir. 1924 yılında yayımlanan bu uzun şiir, sadece bir yolculuğun değil, aynı zamanda bir şairin iç dünyasına, memleket gerçeklerine ve insan hallerine yapılan derin bir yolculuktur.
Şair Faruk Nafiz Çamlıbel, 1922 yılında Kayseri Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. İstanbul'dan Kayseri'ye yaptığı bu uzun ve meşakkatli tren yolculuğu, şiirin ana zeminini oluşturur. Trende geçen saatler, pencereden görülen kasvetli doğa manzaraları ve bir handa mola verişi, şiirin somut olay örgüsüdür. Ancak şiir, bu fiziksel yolculuğun çok ötesine geçer.
Şiir, iki paralel düzlemde ilerler:
Şiirin en çarpıcı bölümleri, şairin mola için durduğu handa geçer. Han, sadece bir dinlenme yeri değil, adeta bütün bir memleketin, insanlık halinin yansıtıldığı bir sahnedir.
"Han Duvarları", hece ölçüsünün (11'li ve 14'lü) başarılı bir şekilde kullanıldığı, kafiye ve rediflerle musiki oluşturan bir yapıya sahiptir. Faruk Nafiz, bu şiirde "Beş Hececiler" akımının temsilcisi olarak, hece ölçüsünü bir destan anlatımı gücüne ulaştırmıştır. Anlatımı yer yer epik, yer yer dramatik, çoğu yerde ise derinden liriktir.
"Han Duvarları", sadece güzel bir yol şiiri değil, aynı zamanda Memleket Edebiyatı'nın da önemli örneklerinden biridir. Şair, Anadolu'yu ve gerçek insan manzaralarını, romantik ve süslemecilikten uzak, olduğu gibi, bazen acımasız bir gerçeklikle yansıtmıştır. Bu yönüyle, edebiyatın İstanbul dışına çıkıp Anadolu'yu keşfetme sürecinde bir dönüm noktasıdır.
Şiirin sonunda, şafak söker ve tren yeniden yola koyulur. Bu, umudun ve yolculuğun –hem fiziksel hem de ruhsal– asla bitmeyeceğinin bir simgesidir. "Han Duvarları", okuyucuyu da bu yolculuğa ortak eder ve her okunuşta, duvarlardaki yazılara yeni bir satır ekler.
“Kimler gelmiş, kimler geçmiş şu pencereden / Bir bak, ne göreceksen, kendini göreceksin.” dizeleri, şiirin özünü özetler: Bu han, biraz hepimizin içinden geçtiği yerdir.