Hümanizm, Batı düşünce tarihinde Rönesans’la birlikte güç kazanan, insanı, onun değerlerini, yeteneklerini ve potansiyelini merkeze alan bir düşünce sistemidir. Din ve tanrı merkezli Orta Çağ dünya görüşüne bir tepki olarak doğmuş, insan aklına, yaratıcılığına ve etik değerlerine vurgu yapmıştır. Günümüzde ise dini otoriteyi reddeden, bilim ve akılla insanlığın ilerleyeceğine inanan seküler bir dünya görüşünü ifade eder.
Hümanizm, 14. yüzyıl İtalya'sında Rönesans Hümanizmi olarak başladı. Düşünürler, Antik Yunan ve Roma'nın klasik metinlerine dönerek, insan doğasını, retoriği, şiiri ve ahlak felsefesini yeniden keşfettiler. Bu dönemin önemli isimleri arasında Francesco Petrarca ve Giovanni Pico della Mirandola sayılabilir. Mirandola'nın "İnsan Onuru Üzerine Söylev" adlı eseri, hümanist düşüncenin manifestosu kabul edilir.
Hümanizm, tarihsel süreçte farklı biçimlere bürünmüştür:
Hümanizm, insan hakları, demokrasi, laiklik ve bilimsel düşüncenin temel dayanaklarından biridir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi hümanist değerlerle yoğrulmuştur.
Ancak hümanizm, insanı doğanın efendisi gibi göstererek ekolojik dengeyi hiçe saydığı, batı-merkezci ve bireyci olduğu gerekçeleriyle eleştirilir. Post-hümanizm ve trans-hümanizm gibi akımlar, bu geleneksel anlayışı aşmayı hedefler.
Hümanizm, insanı "tanrının kulu" olmaktan çıkarıp "değerlerin yaratıcısı ve taşıyıcısı" konumuna getiren, modern dünyanın zihniyet dönüşümünde çığır açmış bir felsefedir. İnsana olan inancı, eleştirel aklı ve etik sorumluluğu vurgulamasıyla, bugün dahi geçerliliğini koruyan bir düşünce mirası sunar.