Kutsal kitapların sayfaları arasında, insanlığa yol gösteren pek çok peygamberin hikâyesi anlatılır. Ancak içlerinden biri vardır ki, adı neredeyse "sabır" kelimesiyle özdeşleşmiş, imtihan karşısındaki metanetin evrensel sembolü haline gelmiştir: Hz. Eyüp (A.S.). Onun hayatı, sarsılmaz bir imanın ve teslimiyetin, en ağır denemeler karşısında bile nasıl dimdik ayakta kalabileceğinin eşsiz bir örneğidir.
Hz. Eyüp, İbrahim (A.S.) soyundan gelen, varlıklı, ailesi geniş ve son derece sağlıklı bir peygamberdi. Allah'a olan ibadeti ve şükrü herkesçe bilinirdi. Zenginliği ve nimetleri, onu şımartmamış, bilakis şükrünü daha da artırmıştı. Ancak onun asıl şanı, bu nimetlerin elinden alınışı ve kaybettikleri karşısındaki tavrı ile kazanıldı.
Hz. Eyüp'in hikâyesi, bir imtihanlar silsilesidir. Allah, onun samimi ibadetinin kulluktan mı yoksa verilen nimetlerden mi kaynaklandığını göstermek istedi. Kısa süre içinde:
Bu süreçte, eşi Hz. Rahime hariç, yanındaki herkes onu terk etti. Hatta bazıları bu durumunun gizli bir günahtan kaynaklandığını düşünerek onu suçladı. Fakat Hz. Eyüp'in ağzından bir şikayet, isyan veya "Neden ben?" sorusu çıkmadı. Sabrı, pasif bir bekleyiş değil, aktif bir teslimiyet ve dayanma gücüydü.
Uzun yıllar süren bu imtihandan sonra, Hz. Eyüp yalnızca şu sözlerle Rabbine yalvardı: "Doğrusu bana zarar dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin." (Enbiya Suresi, 83. ayet). Bu dua, bir şikayet değil, bir iltica ve halini arz edişti. Allah, onun bu sabrını ve sadakatini kabul etti.
Allah'ın emriyle Hz. Eyüp, ayağıyla yere vurdu. Oradan fışkıran su ile yıkanıp içerek tam bir şifa buldu. Üzerindeki tüm yaralar iyileşti, sağlığına kavuştu. Ardından kaybettiği her şey -hatta daha fazlası- kendisine geri verildi; yeni bir aile, yeniden büyük bir servet bahşedildi.
Hz. Eyüp'in hikâyesi, yalnızca Müslümanlar için değil, tüm insanlık için derin bir psikolojik ve manevi dayanak noktasıdır. İnsan, hayatın kaçınılmaz sıkıntıları, kayıpları ve hastalıkları karşısında, onun sabrını hatırlayarak güç bulur. Hz. Eyüp, bize en karanlık anlarda bile umudun, inancın ve sabrın ışığının sönmeyeceğini öğretir. Onun mirası, yüzyıllar sonra bile, "Eyüp sabrı" deyimiyle dilimizde ve kalbimizde yaşamaya devam etmektedir.