Türk edebiyatının en özgün ve sıra dışı kalemlerinden biri olan İhsan Oktay Anar, felsefi derinliği, tarihsel dokuyu ve büyülü gerçekçiliği benzersiz bir şekilde harmanlayan eserleriyle okurlarını adeta büyülü bir yolculuğa çıkarır. Onu diğer yazarlardan ayıran en belirgin özellik, kurduğu zengin ve karmaşık evrenlerdir.
1960 yılında Yozgat'ta doğan Anar, lise eğitimini İstanbul'da tamamladı. Asıl mesleği olan felsefe öğretmenliğinin yanı sıra, Ege Üniversitesi'nde felsefe doktorası yaparak akademik bir kariyer de sürdürdü. Bu akademik ve felsefi arka plan, onun eserlerine derinlemesine nüfuz etmiştir. Oldukça ketum ve medyatik olmayan bir kişiliğe sahip olan yazar, hayatını İzmir'de sürdürmektedir.
İhsan Oktay Anar'ın her kitabı, okuru farklı bir zamanda ve mekânda, içinden çıkılmaz labirentlerle, unutulmaz karakterlerle ve felsefi sorgulamalarla dolu bir serüvene davet eder.
Bu roman, yazarın en bilinen ve sevilen eseridir. 17. yüzyıl İstanbul'unda geçen hikâye, Uzun İhsan Efendi'nin oğlu Bünyamin'in rüyalarında gördüğü "Puslu Kıtalar Atlası"nı arayışını anlatır. Roman, gerçeklik ve rüya, iyilik ve kötülük, bilgi ve cehalet gibi temaları büyülü gerçekçi bir üslupla işler. Eşkıyalar, cinler, efendiler ve kölelerle dolu bu dünya, Osmanlı toplumunun alegorik bir yansıması gibidir.
"Makineler Kitabı" anlamına gelen bu eser, yine Osmanlı döneminde geçer ve imkânsız makineler tasarlayan bir mühendisin hikâyesini anlatır. Tarih, bilim kurgu ve felsefe bu romanda iç içe geçmiştir.
Bir şarap mahzeninde bulunan ve her biri farklı bir hikâye anlatan şişelerin etiketlerinden oluşan bu kitap, birbirine bağlı öykülerden oluşan mozaik bir yapıdadır.
Bir gemi kazası sonucu hafızasını kaybeden "Amat" isimli bir tayfanın hikâyesini anlatan roman, kimlik, bellek ve varoluş sorgulamaları üzerine kuruludur.
Suskuşlar, dil ve iletişim üzerine derin bir kurgu sunarken, Galiz Kahraman daha sade ve mizahi bir dille yazılmış, "kötülük" kavramını irdeleyen bir romandır.
İhsan Oktay Anar, sadece bir hikâye anlatıcısı değil, aynı zamanda okuyucuyu düşünmeye, sorgulamaya ve gerçekliğin sınırlarını zorlamaya davet eden bir "hakikat arayıcısı"dır. Onun labirentimsi roman evrenine giren her okur, kendinden bir şeyler bulacak ve zihninde yeni kapılar aralayacaktır.