Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk'un 1990 yılında yayımlanan Kara Kitap romanı, Türk edebiyatının en önemli postmodern eserlerinden biridir. Roman, sıradan bir avukat olan Galip'in kaybolan eşi Rüya'yı arayışını anlatırken, İstanbul'un labirentimsi sokaklarında gezinir ve kimlik, benlik, aşk, kayıp gibi temaları derinlemesine işler.
Galip, bir sabah uyandığında eşi Rüya'nın evi terk ettiğini fark eder. Rüya'nın arkasında sadece birkaç eşya ve hiçbir açıklama bırakmadan kaybolması, Galip'i derin bir arayışa iter. Rüya'nın izini süren Galip, onun peşine düşerken, aynı zamanda kayıp gazeteci kuzeni Celâl Salik'i de bulmaya çalışır.
Roman boyunca Galip, İstanbul'un farklı semtlerinde, geçmişin izlerini takip eder. Celâl'in yazılarını okuyarak ve onun dünyasına girerek, zamanla Celâl'in kimliğini benimsemeye başlar. Bu süreçte, kendi benliğini ve Rüya'ya olan aşkını yeniden sorgular.
Galip'in arayışı, sadece fiziksel bir arama değil, aynı zamanda metafizik ve varoluşsal bir yolculuğa dönüşür. İstanbul'un tarihi dokusu, romanın adeta bir karakteri haline gelir ve Galip'in içsel yolculuğuna eşlik eder.
Kara Kitap, postmodern romanın tipik özelliklerini taşır. Metinlerarasılık, üstkurmaca, parodi ve pastiş gibi teknikler kullanılarak okura çok katmanlı bir okuma deneyimi sunulur. Pamuk, geleneksel Doğu hikayeciliği ile Batılı roman tekniklerini ustalıkla harmanlar.
Roman, aynı zamanda bir "dedektiflik hikayesi" formunu kullanarak, okuru Galip'le birlikte bu gizemi çözmeye davet eder. Ancak bu arayış, sadece Rüya'nın kaybını değil, varoluşun anlamını da sorgulayan felsefi bir yolculuğa dönüşür.
Kara Kitap, Orhan Pamuk'un uluslararası üne kavuşmasında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Roman, yayımlandığı dönemde hem büyük beğeni toplamış hem de eleştirilere maruz kalmıştır. Günümüzde ise modern Türk edebiyatının klasikleri arasında yerini almıştır.
Roman, sadece bir kayıp kişi arayışı değil, aynı zamanda kimlik, kültür, tarih ve aşk üzerine derinlemesine düşünceler sunan çok katmanlı bir edebi şaheserdir.