Şiir denince akla ilk gelen türlerden biri olan lirik şiir, adını Antik Yunan'da müzisyenlerin çaldığı bir çalgı olan "lir"den alır. Temel amacı, şairin iç dünyasını, duygularını, izlenimlerini, aşkını, hüznünü, özlemini veya coşkusunu doğrudan ve yoğun bir şekilde okuyucuya aktarmaktır. Bir nevi, kelimelerle yazılmış bir içsel müziktir.
Lirik şiirin kökleri, Sappho ve Pindar gibi şairlere dayanan Antik Yunan edebiyatına uzanır. Türk edebiyatında ise hem Divan edebiyatında (Fuzuli, Baki, Nedim) hem de Halk edebiyatında (Karacaoğlan, Yunus Emre) ve nihayet modern Türk şiirinde (Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Atilla İlhan, Özdemir Asaf) lirik söyleyişin en güzel örnekleri verilmiştir.
"Hâfız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şîrâz'ı hayal ettiren âhengiyle."
– Yahya Kemal Beyatlı
Bu dörtlükte, şairin Şiraz'a ve Hafız'a duyduğu özlem, hüzün ve hayranlık duyguları lirik bir dille ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, lirik şiir insan kalbinin en samimi, en dokunaklı ve en coşkulu sesidir. Okuyucuyu bir duygu yolculuğuna çıkarır ve ona kendi iç dünyasını keşfetmesi için bir ayna tutar. Edebiyatın belki de en kalıcı ve evrensel türüdür.