Kurtuluş Savaşı'nın ardından, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda tanınma mücadelesi başlamıştı. Bu mücadelenin önemli dönüm noktalarından biri, 1921 yılında toplanan Londra Konferansı oldu. Konferans, İtilaf Devletleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) hükümeti arasında bir barış zemini oluşturma amacı taşıyordu. Ancak, konferansın asıl önemi, TBMM'nin ilk kez uluslararası bir platformda resmen tanınmasıydı.
Sevr Antlaşması'nın Türk milleti tarafından kabul görmemesi ve Kurtuluş Savaşı'ndaki Türk başarıları, İtilaf Devletleri'ni yeni bir arayışa itmişti. Yunanistan'ın Anadolu'daki ilerleyişi durdurulmuş, hatta geri püskürtülmeye başlanmıştı. Bu durum, İtilaf Devletleri'nin Sevr'i dayatma konusunda ellerini zayıflatmıştı. İşte bu ortamda, Londra'da bir konferans düzenlenmesine karar verildi.
Konferansta, İtilaf Devletleri Sevr Antlaşması'nda bazı küçük değişiklikler yaparak TBMM'ye sunmayı amaçladılar. Ancak, TBMM heyeti, Misak-ı Milli ilkelerinden taviz vermeyeceğini açıkça belirtti. İtilaf Devletleri, TBMM'nin kararlılığı karşısında şaşkınlığa uğradılar. Osmanlı Hükümeti temsilcisi Tevfik Paşa'nın, "Ben sözü milletimin gerçek temsilcisi olan TBMM delegelerine bırakıyorum" demesi, konferansın seyrini değiştirdi ve TBMM'nin meşruiyetini güçlendirdi.
Londra Konferansı, TBMM'nin uluslararası alandaki ilk önemli sınavıydı. Bu sınavı başarıyla geçen Türkiye, bağımsızlık yolunda önemli bir adım atmış oldu.